4 Ağustos 2012 Cumartesi

PORTRELER
Marks’tan Pol Pot’a

 


Karl Marks
(1818  – 1883)
 


 


    Tarih zaptedilemez insanları yaratırken kendi güzergahının işaret parmağını da ona verir. Marks bu insanlardan birisidir. O tarihin hafızası ve işaret parmağı olmak için doğmuştur adeta, 1818’de Rheindland’ta Mosel Irmağı kıyısındaki Trier’de.
      17’sine kadar siyasi-kültürel çevresinin birikimleriyle donanan Marks daha o  yaşında şöyle yazacak durumdadır: “İnsanlığın yararına çalışmamız için bize en iyi olanakları sağlayan mesleği seçtiğimizde üzerimize aldığımız yükümlülükler, bizi altedemeyecektir, çünkü bunlar herkesin mutluluğu uğruna katlandığımız özveriden öte bir şey değildir.”
     1835’te zeki, meraklı, öğrenme isteğiyle dolu bu insan hukuk öğrenimine başlar. Ve o yıllarda 1830 Fransız Devrimi’nin rüzgarları o çevreye de ulaşmıştır. Ancak hükümetin baskısı azımsanmayacak derecededir. Bu ortamda şiir ve edebiyata dalar bu insan. Ruhu: bir akış, bir coşku, bir taşkınlık, bir fetih deryasındadır. Şöyle yazar sevgilisi Jenny’e: “Ruhuma gerekli olan dinginlik içinde gerçekleştiremiyorum, rahattan ve dinlenmekten kaçınarak hep mücadeleye doğru koşuyorum. Tanrıların bahşettiği her şeyi fethetmeyi, bilim dünyasını cesaretle keşfetmeyi, şiirde ve sanatta ustalığımı ortaya koymayı isterdim. her şeyi durup dinlenmeden öğrenmek, istek ve eylemi bizden uzaklaştıran uyuşukluktan sakınmak, kısır düşüncelerle kokuşup gitmemek yürekliliğini göstermek gerekir. Çünkü bizi harekete geçiren daima arzu ve umuttur.”
     Marks Kasım 1837’de babasına yazdığı mektupta –daha 19’undadır- felsefenin önemini kavradığını şöyle belirtir. “Bir gün özel eşya hukukunun sonuna geldiğimde her şeyin yanlış olduğunu gördüm, temel şema Kantçı şemaya benziyordu. Ancak gelişme bölümünde bundan tamamen uzaklaşıyordu. Ve bir kez daha felsefesiz sonuca ulaşmanın olanaksız olduğunu anladım. Böylece vicdanım tamamen rahat kendimi yeniden onun kollarına atabilirdim.”
     Marks o yıllarda sadece dostları olan Moses Hess, Karl Friedrich Köppen, Edgar Bauer, Adolf Rutenberd gibi ünlü aydınlar tarafından değil, hasımları tarafından dahi inkar edilemez özellikleriyle kayda değer bir şahsiyettir. Prusya sansürcüsü Saint Raul 1843’te yazdığı bir raporda Marks şudur: “Dr. Marks gazetenin savunduğu kuramların, savunduğu öğretilerin beyni, bunlara can veren kaynak. Onu tanımayı başardım. İnandığı düşünceleri savunmak için yaşamını bile feda edebilir.”
     Düşünsel titizliğe, keskin algılama yeteneğine, coşkun bir öğrenme isteğine sahip Marks’a felsefenin verdikleri yetmez. Fransa dönemi (Paris 1843-1845) siyasetin çekim gücü dönemidir. Siyaset yelpazesinin çeşitli güçleri buradadır. Cabet, Louis Blanc, Heinrich, Heine, Pierre Joseph Proudhon, Mihail Bakunin, Ruge, Bernays, Ribbentrop, Schölcher, Botkin, Kont G. M. Tolstoy, Maurer, Hervegh, A.Wel gibi.
     Marks işte bu Paris yıllarında yazar 1844 El Yazmaları ve Kutsal Aile’yi. Her iki yapıt da Marksizmin önemli kilometre taşlarındandır. 1844 El Yazmaları Kapital’in ilk taslağı, eskizi olarak, Kutsal Aile ise diyalektik ve tarihsel materyalizmin temel felsefi hattı olarak önem taşır.
     Marks’ın yaşamının en önemli dönemidir Fransa yılları. Eğer Fransız dostları olmasaydı, Fransa’daki etkilenmeleri ve yönelimleri olmasaydı, Marks büyük olasılıkla Marks olamazdı.
     Marks Proudhon yakınlaşması ve çelişmeleri Paris’te başlar, sürer gider. Ve ileride yazdığı Felsefenin Sefaleti yapıtı Proudhon’un Sefaletin Felsefesi yapıtına karşıdır. Marks’ın Paris yıllarındaki bir başka anarşist de Mihail Bakunin’dir. Az okuyan, bohem yaşayan, çok konuşan Bakunin’e ilk kez 1844’te Paris’te rastlar. Bakunin’in Marks hakkındaki görüşleri şöyledir: “Derin bilgisi ve her zaman kendini beğenmişliğin izlerini taşıyor da olsa, proletaryanın davasına tutkulu ve ciddi bir biçimde bağlanmış olması nedeniyle ona çok saygı duyuyordum.”
     Marks 1845-1848 yıllarını sürgünler kenti Brüksel’de geçirir. İlk komünist partisi burada onun önderliğinde  kurulur. Ve Komünist  Partisi Manifestosu’nu bu kentte Engels ile birlikte kaleme almıştır. “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz!” şiarının doğum yeridir Brüksel.
     Marks’ı büyükdedesi olarak değil, bir teorisyen ve pratisyen olarak değerlendiren Jean Longuet Marksizmin üç sacayağının oluşmasını şöyle bir tarihsel gelişme içinde sunar.
     “Marks, Spree’nin Atina’sı felsefenin rakipsiz merkezi Berlin’de kuramsal bilgilerin tümünü her yönüyle inceler.
     “Köln’de kuramla pratiği karşılaştırır, gerçek yaşama girer.
     “Sosyalist düşüncenin merkezi Paris’te tarihin anlamını ve tarihin motor gücü olan sınıf mücadelesini keşfeder.
     “Brüksel’de araştırmalarını somutlaştırır.
     “Ardından ekonomi dünyasının merkezi ve ideal bir gözlem yeri olan Londra gelir.”
     Marks’ın çok titiz davrandı ğı, hatta hoşgörüsüzlükle itham edildiği bir olgu da Enternasyonal’de takındığı tavırdır. Oradan her türlü karanlık tipi, “sözde dostlar”ı tasfiye etmeyi hedefler.
     Marks’ın aile yaşamına ilişkin olarak Longuet’in şu satırları en özlü anlatımı taşıyor diyoru z.
    “Aile içindeki tutumu, karısına gösterdiği aşırı nezaket ve çocuklarına karşı yumuşaklığı, bu ‘sert mizaçlı’ insanı böyle davranırken görmeye hazırlıklı olmayan ziyaretçileri çoğu zaman şaşırtmıştır.”
     Sağlık durumunun bozuk olmasına rağmen yoğun çalışır, özellikle Kapital’in yaygınlık kazanması için. Bir ara sağlığı düzelir, işte o dönemin ürünüdür Gotha ve Erfurt Programının Eleş tirisi.
     2 Aralık 1881’de ölen Jenny, Karl Marks için onarılmaz bir darbedir. Sağlığının yerine gelmesi için sıcak bir iklime gitmesi gerekir ve Cezayir seçilir. Sonra Fransa’nın güneyi.
     5 Mayıs 1818’de Mosel Irmağı kenarında doğan Marks yıllar sonra 14 Mart 1883’te “Londra’nın kuzeyinde Hamstead yakınlarında bir tepede, çok güzel bir parkın yanındadır.” Bu “sakin ve yemyeşil” adacığa taşınmıştır o gün.

 
____________________
Aydınlık Yol dergisi, 1 Eylül 1991, sayı: 1, sayfa, 31-32’de yayınlanmıştır.
Tarafımdan kaleme alınmıştır.         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder