6 Ağustos 2012 Pazartesi

SEKİZ ÖNEMLİ BİLGİ


SEKİZ
        ÖNEMLİ  
                BİLGİ



     Bugün devrimci insanlığın hafızasında sekiz önemli bilgi yer alıyor.

     1) Her iki emperyalist dünya savaşı sonucu devrimler gerçekleşti ve sosyalist sistem oluştu. O dönemde Esas Akım Savaş'tı. Emperyalist savaş devrimlere yol açmıştı.

     2) Emperyalist savaş dışında meydana gelen Çin, Kampuchea, Kore, Vietna m devrimleri Uzun Süreli Savaş Stratejisi'ni izlediler. Devrim yapılan bu ülkeler de devrimlerin gerçekleştiği dönemde Esas Akım Devrim'di.
 
     3) Devrim yapılan ülkelerde önce komünister ikt idardaydı, ancak mevcut sistem sınıflı toplumdu ve ekonomik yapı da esas olarak devlet kapitalizmiydi. Yıllar içinde meydana gelen (sınıflı toplum olması nedeniyle) kadro ve kitle yozlaşması sonucu iktidara gelen revizyo nistler daha sonra ülkeyi tamamen kapitalist pazar haline getirdi. Sosyalist Blok tarihe karıştı.
 
     4) Sınıfsız toplum, dünya'da ilk kez Kampuchea'da kuruldu. Kurulan rejim kollektivist sosyalist nitelikteydi.  Ve devlet "Bütün Halkın Devleti"ydi. Kampuchea'da para kullanılmadığı  gibi h apishane de yoktu.   

     5) Devrimci partiler ve örgütler, 1945 sonrası verdikleri mücadelede başarılarının önünü kesen en önemli etkenin "Soğuk Savaş" stratejisi yöntemleri olduğunu ve bu stratejiyi nasıl altetmeleri gerektiğini anlayamadılar. Çünkü "Soğuk Savaş"ın anlamını ve araçlarını anlamamışlardı.

     6) Eskiden (Mao Tse-toung döneminde) Uzun Süreli Sav aş Stratejisi'nin yalnızca ezilen ülkelerde, yarı ve yeni-sömürgelerde uygulanabileceği sanılıyordu. Halbuki bu durumda emperyalist-kapitalist ülkelerin proletarya partilerinin emperyalist dünya savaşının şartlarının oluşmasını ve savaşın patlak vermesini beklemeleri gerekecekti. Bu süre boyunca yasal zeminde güç toplama mücadelesi vermeleri ve genel ayaklanmaya hazırlanmaları gerekiyordu. Halbuki emperyalist dünya savaşı dışında hiçbir ülkede genel ayaklanma yoluyla devrim yapılmamıştı.

     7) Dinci-sömürgecilik : Eskiden din konusuna girilmed en devrimci mücadele verilebileceği sanılıyordu. Girilse bile "burjuva laiklik" anlayışından öte bir savunu yapılmıyordu. Bu, devrimcilerin dini eski toplumların (köleci toplum) bir ideolojisi olduğunu ve bu ideolojinin köleci-emperyalist, yayılma cı bir karakter taşıdığını ve dinin son derece dogmatik, dolayısıyla anti-demokratik, tam otoriter yönünü göremiyorlardı. Din konusundaki genel tarihsel bilgi (Hristiyanlığa,  mezheplerine ve karşıtlarına dair ) Engels'in Köylüler Savaşı  adlı kitabında yer almakla birlikte din konusundaki genel bilgi "Din'in halkın afyonu" olduğundan ibaretti. Lenin'e göre bir kipartiprogramınkabul ediyorsa dinci  de olsa parti saflarına katılabiliyordu. Tabii bu Hristiyanlık için mümkün olabilirdi ama İslamcılar için asla.

     Marks, Engels, Lenin ve Mao'nun da İslamiyet üzerine araştırma, inceleme yapmamış veya yapamamış olmaları nedeniyle dünyanın çok geniş bir kitlesini oluşturan (Çok geniş bir kitledir, ancak bu kitle sömürgeleştirilmiş bir kitledir) Müslüman zihniyet emperyalist-kapitalist sistem tarafından (NATO uzantısı derin devletler ile ABD üslerinin yer aldığı ülkelerin derin devletleri) kullanılmış; birçok ülkede "Soğuk Savaş"ın tam bir aracı olarak ilerici, yurtsever, demokrat,devrimci güçlere karşı kullanılmıştır.

     Köleci toplumun ideolojisi olan İslamiyet, dinci-sömürgeci bir karakter taşımaktadır. Girdiği ülkelere 650'li yıllardan 1800'lü yıllara kadar kılıçla girmiş ve zorla müslümanlaştırmıştır. Toplumun gelenek, görenek ve düşünüş biçimini hatta günlük yaşantı biçimini zorbalıkla değiştirmiş, kendi ideolojisine uydurmuştur. Türk olan, Kürt olan, Fars olan, Hintli olan, Berberi olan hatta Afrikalı siyahi olan kendi geleneklerinden gelen adlar yerine Arapça adları veya Kuran'da geçiyor diye Arapçalaştırılmış Yahudi adlarını çocuklarına koymuştur.

     Köleci toplum sömürgeciliğinin dinci versiyonudur. Arap dinci-sömürgeciliği, bir yönüyle ırkçı, bir yönüyle ilahi kisveye bürünmüştür. Uzun süreli yaşamasının (her ne kadar yıldan yıla yozlaşarak, acı çekerek, bazı ülkelerde yarı-felçliden beter, çıkar aracı, mevkii aracı, çok geri kesimlerde de "hacı" sıfatıyla safça ve ahmakça itibar aracı haline gelerek yaşıyor olsa da) nedeni budur.

     İslam üzerine eğitimden geçmiş kişiler, hatta Kuran'ın Türkçe çevirisini okumuş olan herkes biraz dikkat ettiği taktirde İslam'ın sömürgeci yönünü çok net görebilirler. Kuran'da çeşitli isimler anılır; Ad kavmi için şunu, Semud kavmi için bunu peygamber olarak gönderdiğini söyler. Bir başka ayette her kavme ayrı bir peygamber gönderildiği söylenir. Arap kavmi için de Muhammet'in gönderildiği söylenir. Hatta Kuran'ın Arap kavminin anlaması için Arapça olarak indirildiği belirtilir. Peki bu durumda Türklerin peygamberi kimdir? Yoktur. Kürtlerin peygamberi kimdir? Yoktur. Lazların peygamberi kimdir? Yoktur? Afrikalı siyahilerin peygamberleri kimlerdir? Yoktur. Peki bu ulusların, etnik toplulukların kendi dillerinde birer kutsal kitapları var mıdır? Elbette yoktur. Bu uluslara veya etnik topluluklara zorbalıkla veya hileyle, aldatmacayla Muhammet onların peygamberi, Kuran da kutsal kitabı olarak empoze edilmiştir.

     Burjuva devrimleri, Arap ülkelerinde ve diğer Müslümanlaştırılmış Üçüncü Dünya ülkelerinde hala yaşanmadığından ve bu durum bu ülkeleri yarı veya yeni-sömürgesi haline getirmiş emperyalist-kapitalist dünyayı da memnun etmiştir. 1980'lerde 12 Eylül darbesi sonrası keşfedilen Fethullah Hoca, gerek devlet ricali gerekse ABD tarafından korunmuş, beslenmiş, yolu açılmış ve İslam'ın "ılımlı" versiyonu olarak sadece Türkiye'de değil dünyanın çok sayıda ülkesinde özellikle Üçüncü Dünya'da beşinci kol faaliyeti yürütmek üzere ABD hizmetinde okullar açmakta, bu okullarda kendi zihniyetinde nesiller yetiştirerek o ülkenin geleceği ile oynamaktadır.

     Bugün artık anlaşılmıştır ki, dinci-sömürgeciliğe karşı mücadele Birinci ve İkinci Dünya'nın emperyalist kapitalist sistemine karşı da mücadele anlamı taşımaktadır.

8) Toplumların ikiye bölünmesi ve devrimle birlikte ulusal ve etnik arınması süreci. Artık, Lenin ve Mao döneminde olduğu gibi dünyanın ezen ve ezilen uluslardan, ezen ve ezilen ülkelerden, sömüren ve sömürülen ülkelerden meydana geldiğini görmek yetmemektedir. Şimdi, bir de görülmesi gereken olgu her ulusun, her etnik topluluğun esas olarak ikiye bölündüğünün kabul edilmesidir. Artık Türk'ün, Arap'ın, Bengallinin, Laz'ın, Kürt'ün, Ermeni'nin,Fransız'ın ikiye bölündüğünün görülmesi ve kabul edilmesidir. Aslında sadece bugün değil daha "Akbudun", "Karabudun" döneminde sınıflar ortaya çıkmış ve TÜRK KAVMİ İKİYE BÖLÜNMÜŞTÜ. O günden bugüne süreç devam etmektedir. Ezen Türk, Ezilen Türk; Sömüren Türk, Sömürülen Türk; Yoksul Türk, Zengin Türk; İşbirlikçi Türk, Yurtsever Türk; Gerici Türk, Devrimci Türk; Faşist Türk, Kızıl Türk olarak ikiye bölünmüştür. Milliyetçi ideoloji ister ırkçı, ister burjuva milliyetçiliği biçiminde olsun daima bu ikiye bölünmüşlüğü gizlemeye çalışır. Askeri bürokrat burjuva Kemal'in yaşadığı dönemde de, daha sonrasında da bu ikiye bölünmüşlük gerçeği gizlenmiştir. Bu gerçek sınıf mücadelesi gerçeğinin ta kendisidir. Bu mücadeleyi ve bu gerçekliğin bilinmesini önlemek amacıyla burjuva Kemal döneminde faşist Mussolini İtalya'sından 141. ve 142. ceza maddeleri alınmış. Ve bu maddelere karşı işlenmiş suçlardan dolayı onbinlerce devrimci yargılanmıştır. Bu maddeler bir sınıfın bir başka sınıf üzerinde diktatörlük kurmak isteğini içerir. Diğeri ülkenin,  milletin bölünmez bütünlüğü ile ilgilidir. Halbuki sınıfların ortaya çıkışıyla birlikte toplum iki karşıt kutba ayrılmaktadır. Yoksul Türk'ün yaşantısı, yoksunluklar, sefalet, bezginlik, cehalet vb. hallerde sürüp giderken Zengin Türk için onun yaşantısının tam tersi bir yaşantı söz konusudur. Zengin Türk zenginliğini Yoksul Türk'e borçludur; o yoksullaştığı için kendisi zenginleşmiştir. Eşit olmayan gelişme yasası burada kendini bütün ağırlığıyla hissettirmektedir. Ve artık devrimin gerçek proleter karakterde olması için TÜRK'ÜN BU İKİYE BÖLÜNMÜŞLÜĞÜNE SON VERMEK ZORUNDADIR. Böyle bir devrimle birlikte ULUS tarih sahnesine kendini bölmüş olan sınıfsal farklılıklardan kurtulmuş olarak girer. Artık tarih ulus için yeni bir milat olarak ortaya çıkmaktadır. SIFIR YILI başlamıştır ULUS için. ULUS kirinden, pisliğinden, karaktersizliğinden, vicdansızlığından arınmıştır. Artık, ulusun faşist, gerici, işbirlikçi, zengin, dinci kanadı bulunmamaktadır. Ve bu devrimin tamamlanmışlığının göstergesidir.
· · Paylaş · Düzenle · 16 Mart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder