İDEOLOJİ(*)

İdeoloji,
herhangi bir sınıfın, sosyo-ekonomik yapıdaki
konumundan doğan ve kültür, hukuk,
felsefe, sanat , edebiyat vb.
görüşlerini o temelde yükselten
bir soyut yapıdır. Kısacası, bir üst
yapı kurumudur.
İdeolojinin ortaya çıkışı, sınıfların ortaya çıkışına
rastlar. Ne
ideolojisiz sınıf ne de sınıflar
üstü bir ideoloji bulunamaz.
İdeolojinin kapsamlı oluşu,
sınıfların gelişmişliği ve egemenlik
alanının genişliği ile
orantılıdır. Ve her ideoloji belirli bir süreçteki
üretim ilişkileri ile üretici
güçler çelişmesine dayanan iki temel ve
uzlaşmaz karşıt kutuptan
(sınıftan) birine hizmet eder.
İdeolojiler sınıfların evrensel oluşlarından dolayı evrensel bir
öze sahiptir. Ancak, sınıfın
tarihsel gelişme çizgisi tarafından
belirlenen bir biçimselliğe ve
ömre de sahiptir. İdeolojinin doğuşu
sınıfın doğuşundan sonraya aynı şekilde
ölümü de sonraya rastlar.
İdeolojinin ömrü, bir benzetme
yapılacak olursa; denizin geç ısınıp
geç soğuması gibi bir çizgi izler.
Her ideoloji, belirli bir ülkedeki belirli sınıfların
etkisi altında
kalması nedeniyle belirli
sınıfların ideolojik etkilenmelerini taşır
ama buna bakarak bir ideoloji
mozaiği vardır denemez.
Dolayısıyla ulusal bir ideoloji de
olamaz. Üstelik ulus egemen
sınıfları da içerir. İşte
ulusalcılığın tehlikesi buradadır. Ulusalcılık
proletaryanın yedek gücü olmayı
reddederse burjuvazinin
yedeğine girmiş demektir. Sadece
bu bile ulusalcılığın başlı başına
bir ideoloji olamayacağını
gösterir.

Ancak, Marksistlerin sık sık sözünü ettikleri miras
olayı,
tarihte olumlu rol oynamıştır. Bu
işçi sınıfına ait olmayan
proletarya öncesi devrimci bir
ideolojinin sahiplenilmesini ifade
eder. Feodal ve köleci
toplumlardaki ayaklanmalara önderlik eden
ideolojik-siyasi hat proletarya
tarafından sahiplenilir. Yine serbest
rekabetçi (tekelci olmayan)
kapitalist dönemin demokratik
devrimi yeni demokratik devrim
olarak bugün gündemde
olmasına rağmen demokratik
devrimin ideolojisine sahip çıkar.
Marks ve Engels
komüncülere, Feuerbachlara,
Saint-Simonlara; Lenin Radişçev'e, Puşkin'e,
Çerniş
evski'ye; Mao Zedung, Sun Yat-sen'e; Pol
Pot ise
Sihanuk'a dönemlerini göz önünde tutarak sahiplenmişlerdir. Bu
sahiplenme sadece siyasi değil,
ideolojik temeli olan türdendir.
Proletaryanın önceleri kendisi için sınıf olmaması (sınıf bilinçli
proletarya olmaması) mücadele
sürecinde kendisi için sınıf haline
gelmesi onun kendi ideolojisiyle
donanması demektir.
Proletaryanın kendi ideolojisine sahip olamaması için
egemenlerin her türlü araca
başvurduğu görülmüştür. Burjuva-
feodal
basın yayın organları devletin ideolojik aygıtları
proletaryanın sınıf bilincine
ulaşması yolunda kullanılamaz; tam
tersine egemen ideolojinin
hegemonyası için faaliyet gösterirler.
Proletarya, anc ak mücadele alanında ve kendi örgütünün
(Partisinin) rehberliğinde sınıf
bilincine ulaşır.
Çoğu kez
kültürlü olmak ile proleter ideolojiye sahip olmak
birbiriyle karıştırılır.
Birincisi, iki ncisinin yerine geçirilir.
Oysa
ideolojik sağlamlık, sınıf
mücadelesinin ateşi içerisinde, örsle çekiç
arasında biçimlendiği,
kazanıldığı halde bu gerçek tahrif edilir.
Kim daha çok kitap, dergi vs.
okuduysa o daha bilinçli ve daha
ideolojik sağlamlığa sahip
sayılır. Bu sağcı bir anlayışın ürünüdür.
Diğer yanda ise teorinin önemini
küçümseyip pratiği baş tacı
edenler bulunur. Bu da
"sol" bir hatadır. Proletarya sosyalist
toplumda hatta kollektivist
sosyalist rejimde dahi ideolojik
donanıma sahip ve teyakkuzda olmak
zorundadır. İdeolojik
mücadele oradada sürer.
Kollektivist sosyalist rejimde sınıflar
ortadan kaldırılmıştır, zengin ve
yoksul bulunmamaktadır. Ancak
ideolojik uyanıklık sürmektedir.
Çünkü sinsi bir şekilde
mevzilenmiş kapitalist yolcular
henüz mevcuttur. Kılıç artığı
ideolojiler hala can
çekişmektedirler. İşçi-köyl ü-asker içinde de
eski alışkanlıklarını terkedememiş
unsurlar bulunmakta ve
onların ikna edilmeleri, yeniden
kalıba dökülmeleri, büyük uyum
dünyasına bütün benlikleriyle
katılmaları süreci söz konusudur.
Egemen
sınıflar proletaryaya göre siyasi olarak güçlüdürler,
fakat ideolojik olarak kofturlar.
Yozlaşma, çürüme ve ahlaki çöküş
onların karakteristik
özellikleridir. Dikkat edilirse, proletaryanın
saflarını terk eden unsurlarda çok
kısa bir sürede belirgin olarak
aynı karakteristik özellikler
ortaya çıkmaktadır.
İdeolojik açıdan baktığımızda, işkencehanelerde
gösterilen
direnişler sadece inanmış ve
kahraman oluşa, yiğitliğe
bağlanmamalıdır. O direnişin içini
dolduran, onun ruhu olan
ideolojidir. İdeolojinin sağlam
bir tarzda benimsenmiş oluşudur.
Hallac-ı Mansur'un, Şeyh Bedrettin'in direnişlerine
böyle
bir perspektifle bakıldığında olgu
anlam kazanır.
______________(*) Aydınlık Yol dergisi, sayı 2, Ocak 1992.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder