19 Mart 2013 Salı

İDEOLOJİ(*)     

 

 İdeoloji, herhangi bir sınıfın, sosyo-ekonomik yapıdaki
konumundan doğan ve kültür, hukuk, felsefe, sanat , edebiyat vb.
görüşlerini o temelde yükselten bir soyut yapıdır. Kısacası, bir üst
yapı kurumudur.
     İdeolojinin ortaya çıkışı, sınıfların ortaya çıkışına rastlar. Ne
ideolojisiz sınıf ne de sınıflar üstü bir ideoloji bulunamaz.
İdeolojinin kapsamlı oluşu, sınıfların gelişmişliği ve egemenlik
alanının genişliği ile orantılıdır. Ve her ideoloji belirli bir süreçteki
üretim ilişkileri ile üretici güçler çelişmesine dayanan iki temel ve
uzlaşmaz karşıt kutuptan (sınıftan) birine hizmet eder.
     İdeolojiler sınıfların evrensel oluşlarından dolayı evrensel bir
öze sahiptir. Ancak, sınıfın tarihsel gelişme çizgisi tarafından
belirlenen bir biçimselliğe ve ömre de sahiptir. İdeolojinin doğuşu
sınıfın doğuşundan sonraya aynı şekilde ölümü de sonraya rastlar.
İdeolojinin ömrü, bir benzetme yapılacak olursa; denizin geç ısınıp
geç soğuması gibi bir çizgi izler.
     Her ideoloji, belirli bir ülkedeki belirli sınıfların etkisi altında
kalması nedeniyle belirli sınıfların ideolojik etkilenmelerini taşır
ama buna bakarak bir ideoloji mozaiği vardır denemez.
Dolayısıyla ulusal bir ideoloji de olamaz. Üstelik ulus egemen
sınıfları da içerir. İşte ulusalcılığın tehlikesi buradadır. Ulusalcılık
proletaryanın yedek gücü olmayı reddederse burjuvazinin
yedeğine girmiş demektir. Sadece bu bile ulusalcılığın başlı başına
bir ideoloji olamayacağını gösterir.
     Ancak, Marksistlerin sık sık sözünü ettikleri miras olayı,
tarihte olumlu rol oynamıştır. Bu işçi sınıfına ait olmayan
proletarya öncesi devrimci bir ideolojinin sahiplenilmesini ifade
eder. Feodal ve köleci toplumlardaki ayaklanmalara önderlik eden
ideolojik-siyasi hat proletarya tarafından sahiplenilir. Yine serbest
rekabetçi (tekelci olmayan) kapitalist dönemin demokratik
devrimi yeni demokratik devrim olarak bugün gündemde
olmasına rağmen demokratik devrimin ideolojisine sahip çıkar.
     Marks ve Engels komüncülere, Feuerbachlara,  
Saint-Simonlara; Lenin Radişçev'e, Puşkin'e, Çerniş  
evski'ye; Mao Zedung, Sun Yat-sen'e; Pol Pot ise  
Sihanuk'a dönemlerini göz önünde tutarak sahiplenmişlerdir. Bu
sahiplenme sadece siyasi değil, ideolojik temeli olan türdendir.
     Proletaryanın önceleri kendisi için sınıf olmaması (sınıf bilinçli
proletarya olmaması) mücadele sürecinde kendisi için sınıf haline
gelmesi onun kendi ideolojisiyle donanması demektir.
     Proletaryanın kendi ideolojisine sahip olamaması için
egemenlerin her türlü araca başvurduğu görülmüştür. Burjuva-
feodal  basın yayın organları devletin ideolojik aygıtları
proletaryanın sınıf bilincine ulaşması yolunda kullanılamaz; tam
tersine egemen ideolojinin hegemonyası için faaliyet gösterirler.
Proletarya, anc ak mücadele alanında ve kendi örgütünün
(Partisinin) rehberliğinde sınıf bilincine ulaşır.
     Çoğu kez kültürlü olmak ile proleter ideolojiye sahip olmak
birbiriyle karıştırılır. Birincisi, iki ncisinin yerine geçirilir. Oysa
ideolojik sağlamlık, sınıf mücadelesinin ateşi içerisinde, örsle çekiç
arasında biçimlendiği,  kazanıldığı halde bu gerçek tahrif edilir.
Kim daha çok kitap, dergi vs. okuduysa o daha bilinçli ve daha
ideolojik sağlamlığa sahip sayılır. Bu sağcı bir anlayışın ürünüdür.
Diğer yanda ise teorinin önemini küçümseyip pratiği baş tacı
edenler bulunur. Bu da "sol" bir hatadır. Proletarya sosyalist
toplumda hatta kollektivist sosyalist rejimde dahi ideolojik
donanıma sahip ve teyakkuzda olmak zorundadır. İdeolojik
mücadele oradada sürer.  Kollektivist sosyalist rejimde sınıflar
ortadan kaldırılmıştır, zengin ve yoksul bulunmamaktadır. Ancak
ideolojik uyanıklık sürmektedir. Çünkü sinsi bir şekilde
mevzilenmiş kapitalist yolcular henüz mevcuttur. Kılıç artığı
ideolojiler hala can çekişmektedirler. İşçi-köyl ü-asker içinde de
eski alışkanlıklarını terkedememiş unsurlar bulunmakta ve
onların ikna edilmeleri, yeniden kalıba dökülmeleri, büyük uyum
dünyasına bütün benlikleriyle katılmaları süreci söz konusudur.
     Egemen sınıflar proletaryaya göre siyasi olarak güçlüdürler,
fakat ideolojik olarak kofturlar. Yozlaşma, çürüme ve ahlaki çöküş
onların karakteristik özellikleridir. Dikkat edilirse, proletaryanın
saflarını terk eden unsurlarda çok kısa bir sürede belirgin olarak
aynı karakteristik özellikler ortaya çıkmaktadır.
     İdeolojik açıdan baktığımızda, işkencehanelerde gösterilen
direnişler sadece inanmış ve kahraman oluşa,  yiğitliğe
bağlanmamalıdır. O direnişin içini dolduran, onun ruhu olan
ideolojidir. İdeolojinin sağlam bir tarzda benimsenmiş oluşudur.  
Hallac-ı Mansur'un,  Şeyh Bedrettin'in direnişlerine böyle
bir perspektifle bakıldığında olgu anlam kazanır.
        ______________
         (*) Aydınlık Yol dergisi, sayı 2, Ocak 1992.
         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder