23 Şubat 2013 Cumartesi



Başyazı


Esas Akım Devrim*

  Tarih şaşılası güzelliklere doğru ilerliyor; dünyamızın engebeli arazilerinde zulüm, rüzgarlara savruluyor.
     Pol Pot, Gonzalo önderliğinde komünist gerillalar, Eritreli savaşçılar, Filipinler Halk Ordusunun Maoist gerillaları kollarının bütün gücüyle tavı gelen demire vuruyorlar; Sandinistler, mücadeleci geleneklerini hatırlamaya başladılar bile… İster misiniz, dağdan kopan ateş, zulmü tekrar yakıp kavursun?
     Emperyalist haydutlar kendi aralarındaki it dalaşını tali plana alalı altı yıl oluyor. Onlardan biri olan Yankee emperyalizmi Rus ayısının artık ininde son derece gelişmiş silahlarıyla değil ekonomik vantuzlarıyla abluka altına alıyor. Rus ayısı her tarafına yapışan kan emici milliyetçilik kenesinin yarattığı kan kaybının yanı sıra bürokratizmden liberalizme dönüşün açtığı gediklerle de meşgul, onların ülkemizdeki uşakları Kutlu-Sargın çetesi onlardan daha meşgul. Fakat artık onlara sosyal-faşist demenin temeli de kalmadı. Şimdi komprador faşistler revaçta, bu nedenle uşak ruhların meyli de o yönde.
     Şimdi çok bariz olarak iki cephe var. Emperyalistlerarası muhtemel savaş bulutlarının dağılmasıyla yeni saflaşma ortaya çıktı. Bir yanda emperyalizm ve işbirlikçileri, diğer yanda ülkelerin bağımsızlık, ulusların kurtuluş, halkların devrim isteğinden oluşan cephe.
     Büyük dönüştürücüler, büyük yıkıcılar olan kitleler, parlak geleceklerini, mutluluk ve refahlarını namlunun ucunda gördükleri oranda hayvanlar aleminin sistemi emperyalizmi tarumar etmektedirler. Emperyalizm hayvanı kitleler tarafından parça parça yutulmaktadır.
     Anlaşılan ABD’nin yeni planı, Rus ayısını NATO’da müttefik olarak görmek. Öyle ya halkları birlikte boğazlamak varken dalaşmak niye! Ama ittifak kaç günlük! O Rus ayısı ki, sosyalizmin içinden çıktı ve ona ihanet etti. NATO ittifakına ise haydi haydi ihanet edecek demektir. Kaldı ki, emperyalist haydutlar arasında ittifak değil mücadele esastır. Onları tekrar birbirine düşürecek olan kar hırsıdır, efendi olma tabiatıdır, iğrenç planların sahibi olma karakteridir.
     Rus ayısı, Vietnamlı, Kübalı uşaklarına da ihanet etti. Bir zamanlar Rus sosyal-emperyalizminin paralı ordusu olarak onun hegemonik çıkarları uğruna Afrika’da şövalyelik yapan Kastro, bugün kalkmış sosyalizmden dem vuruyor. Bırak bu sahtekarlıkları Kastro efendi, geçmişteki kirlerini güzel idealleri savunur görünerek temizleyemezsin; önce kirli olduğunu, Brejnevlerin Afrika’daki satranç tahtasında piyon konumunda olduğunu açıkla ki, az da olsa inandırıcı olabilesin. Ya şu Vietnamlı piyonlara ne demeli, Rus efendi yardımı kesince Khieu Samphan, Sihanuk-Son San ittifakıyla masaya oturuverdi. Gücü kalmadı çünkü, tanrı seni ve senin gibileri Pol Pot’un gazabından korusun demekten başka bir seçeneği kalmadı efendilerinin.
     Esas Akım Savaş yerini Esas Akım Devrime bırakma süreciyle birlikte çeşitli ülkelerdeki burjuva klikler arasındaki sürtüşmeler başladı bile. İhanet kokularının yayılan pis buğusu, ozon tabakasını değil ama kapitalist-emperyalist burjuvazinin ağını deliyor. Burjuvazi müthiş bir şekilde itibar oksijenine ihtiyaç duyar hale geldi.
     Ülkede darbe fideliğinde boy atan son parti de iktidardan alaşağı edildi. Darbeli yıllarda adını anmak bile yaptırımla karşılaşmak demek olan “bir bilen” Süleyman Demirel bugün yine iktidarda.
     Bu duruma en çok şaşan Kenan Evren olsa gerek. Şaşkınlığı normal, kışla mantığına sahip birisi için. Siyasetin mantığı şaşırtıcıdır, ve en büyük şaşırtıcılar da kitlelerdir. Onlar civa gibidirler; siz koyduğunuz kabın şeklinde kalacaklar, hep o kalış sürecek zannedersiniz, ama öyle olmaz ve aflarsınız. O kitleler ki, en inanılmaz şeyleri yaparlar, “deldirtmem” dediğiniz şeyi “delerler”. O kitleler ki dünya tarihine geçmiş en büyük zorbalar olan Hitlerler, Brejnevler, Çin İmparatorları, Osmanlı Padişahları zaptı rapt altına alamadılar, sizin 4.10’da gelen, kitle temelinden mahrum darbeci iktidarınız nasıl istediği yöne kanalize edebilsin. 1982 Anayasası gibi Anayasa metinleri yeterli mi, kitlelerin yönetimi için?
     Zalimler, kitlelerin rahminden doğarlar ama kitlelerin yetiştirdiği unsurlar değildir. Onları, besleyen, vareden, yetiştiren kaynak paranın sunduğu olanaklardır, mevkii hırsının doğurduğu itaat ettirme, boyun eğdirme, hizmete koşma ruhudur. Para ve mevkii kaldırdığınızı varsayın bir an, bir tek zalim türeyemeyecektir eminiz.
     Şu sınıfların yarattığı insan tiplerine bakın; her biri tarihten kendine bir kök arıyor. Irkçısı uluyan kurdun efsanesine sarılıyor, feodali dinin ilk dönemlerine ve çok garip ama gerçektir bürokrat ve kompradorların tarihte sarılabilecek bir kökenleri yok. Onlar 1919’lu yılların gerisine bile gidemiyorlar. Ama bugünün siyasi atmosferine damgalarını vurabiliyorlar. Ve onlar tarihimizden bir Şeyh Bedrettin çıktığını dahi unutturmaya çalışıyorlar. Nasıl unutulmasını istemesinler ki, o devrimci köylü önderini:
     “Erzak, giyecek, davar, arazi ve bütün toprak mahsulleri umumun müşterek hakkıdır. İnsanlar doğuştan ve tabii olarak eşittir. Birinin servet toplayıp biriktirmesiyle, diğerinin ekmeğe bile muhtaç kalması ilahi maksada muhaliftir. Nikahlı kadınlar iştirakten müstesnadır. Bu birlik haricinde kalan her şey insanların müşterek malıdır. Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim. Sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin. Emlakımızı karşılıklı olarak tasarruf edebilmeliyiz.”
     Nasıl ki, her toprakta her çiçek ömür süremez ise insan kafasında da her fikir ömür süremez. İnsan beyni ihtiyacı olan fikri alır, korur, savunur, uygular ve geliştirir. Bu nedenle bir ırkçının, bir feodalin, bir kompradorun, bir bürokratın Bedrettin’in fikrine ihtiyacı yoktur ki, o fikirleri alsın, korusun, savunsun, uygulasın, geliştirsin. Dikkat edelim, o dönemde Bedrettin’in müritleri kimlerdi? Yoksul köylüler, Rum denizcileri, ahalinin baldırıçıplakları değil miydi?
     Burjuvazinin iktidarı ele geçirmesi için sokak savaşları yaptığı ve özgürlük, eşitlik, adalet sloganlarını kullandığı dönemler öylesine küllendi ki ve o küller zaman rüzgarınca öylesine dört bir yana savruldu ki…
     Önümüzdeki yıllar, proletaryanın ve devrimden çıkarı olan sınıfların büyük ileri atılımlarına tanık olacağız. Tarih büyük dönüştürücülerin yıkıcılarını ve yapıcılarını tekrar tekrar kaydedecektir. Barut dumanlarının genzi yakan kokusu ortalığı kaplayacaktır.
     İşi biten insan anılarını yazmaya koyulur; Özal işinin bittiğine devrimcilerden önce karar verdi. Seçimlerden aylar önce anılarını yazmaya başlamıştı bile. ABD’nin ihtiyaç duyduğu bir lider olmaktan çıkmıştı; Sabah gazetesinin yayınladığı mektup unun sinyalini veriyordu. ABD küstürdüğü Demirel ile barışmıştı. Sabancı sirk cambazı gibi Anavatan telinden Doğru Yol teline öylesine sıçradı ki, buna en büyük komprador Koç bile şaştı. Egemen sınıfların iki kanadı ittifakını kurdu. Demirel-İnönü elma şekeri ile kitleleri pasifize etmeyi planlıyorlar. Bu ABD’nin de işine gelir.
     Devrimcilerin sarılacağı biricik güç kitlelerdir. Esas olan kitlelerin kendi bağımsız güzergahlarında ilerlemeleridir. Gerici, komprador, bürokrat partilerinden yana beklenti içine girmek aczin ifadesidir. Kendi öz güçlerine, kitlelerin büyük ileri atılımına güvenmeyenler tahtakuruları gibi egemenler arası çelişmenin, o kadar ihanet dolu, entrikadan geçilmeyen çatlaklarında yaşamaya mahkumdur.  

_________

*  Aydınlık Yol dergisi, (Başyazı) Ocak 1992, sayı: 2 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder