NE OLDU?

Usame bin Ladin 1957 doğumlu. Önceleri hamal olan sonra Arap kraliyetinin gözüne girerek inşaat işleri alan ve bu sayede büyük zenginlikler elde eden dört karılı ve ellinin üzerinde çocuğu bulunan İslami köleci zihniyete sahip bir babanın oğlu. Ailenin bir kolu Arap ülkelerindeki inşaat sektörüne ulaşırken diğer kolu ABD sermayesiyle işbirliğine uzanıyor.
Ve yıl 1979. Dönemin iki süper devleti olan ABD ve Rusya arasında hegemonya mücadelesi olanca şiddetiyle sürüyor. Aynı yıl yayılmacı sosyal-emperyalist Rusya Afganistan'a saldırıyor. Ve böylece Ladin'in serüveni başlıyor.Saldırıya karşı savunma amacıyla Suudi Arabistan parasını, ABD silahını, Ladinler ise inşaatçılığını ortaya koyuyor. Savaşacak dinci askerlere, barınaklar, silah depolara, yemekhaneler vb.inşaa ediyor. ABD ve İngiliz lumpen proletaryasından toplanan paralı askerleri ve Arap dünyasının dinci lumpenlerini biraraya getiriyor.
Ladin, elinde ağır silahlarla poz veriyor. Ancak silahlı mücadele içine girmiyor. O Nişantaşı mağazalarının vitrin mankeni misali gazete manşetlerinde yer alıyor. Dinci teori ve politika alanında da geri bir tip.
Usame bin Ladin'in kurduğu ileri sürülen El Kaide ise bence CIA'nın isim babası ve organizatörü olduğu bir örgüttü. Ruslara karşı savaşın asıl yürütücüsü Taliban güçleriydi. Ve bunlar da hem NATO hem de Pakistan gericiliğiyle işbirliği yapıyordu.

1980'lerin ortalarından itibaren sosyal-emperyalist hegemonyacılıktan vazgeçmek zorunda kalan ve Gorbaçov ile birlikte açık kapitalizme yönelen Ruslar artık ABD ve NATO kuvvetleri için tehlike olmaktan çıkıyordu.
Fakat, emperyalist-kapitalist sistem Afganistan'ı Taliban'a bırakacak mıydı? Yoksa, emperyalist güçler onları uslandıracak mıydı? Veya da tasfiye mi edecekti?

Usame bin Ladin 1957 doğumlu. Önceleri hamal olan sonra Arap kraliyetinin gözüne girerek inşaat işleri alan ve bu sayede büyük zenginlikler elde eden dört karılı ve ellinin üzerinde çocuğu bulunan İslami köleci zihniyete sahip bir babanın oğlu. Ailenin bir kolu Arap ülkelerindeki inşaat sektörüne ulaşırken diğer kolu ABD sermayesiyle işbirliğine uzanıyor.
Ve yıl 1979. Dönemin iki süper devleti olan ABD ve Rusya arasında hegemonya mücadelesi olanca şiddetiyle sürüyor. Aynı yıl yayılmacı sosyal-emperyalist Rusya Afganistan'a saldırıyor. Ve böylece Ladin'in serüveni başlıyor.Saldırıya karşı savunma amacıyla Suudi Arabistan parasını, ABD silahını, Ladinler ise inşaatçılığını ortaya koyuyor. Savaşacak dinci askerlere, barınaklar, silah depolara, yemekhaneler vb.inşaa ediyor. ABD ve İngiliz lumpen proletaryasından toplanan paralı askerleri ve Arap dünyasının dinci lumpenlerini biraraya getiriyor.
Ladin, elinde ağır silahlarla poz veriyor. Ancak silahlı mücadele içine girmiyor. O Nişantaşı mağazalarının vitrin mankeni misali gazete manşetlerinde yer alıyor. Dinci teori ve politika alanında da geri bir tip.
Usame bin Ladin'in kurduğu ileri sürülen El Kaide ise bence CIA'nın isim babası ve organizatörü olduğu bir örgüttü. Ruslara karşı savaşın asıl yürütücüsü Taliban güçleriydi. Ve bunlar da hem NATO hem de Pakistan gericiliğiyle işbirliği yapıyordu.

1980'lerin ortalarından itibaren sosyal-emperyalist hegemonyacılıktan vazgeçmek zorunda kalan ve Gorbaçov ile birlikte açık kapitalizme yönelen Ruslar artık ABD ve NATO kuvvetleri için tehlike olmaktan çıkıyordu.
Fakat, emperyalist-kapitalist sistem Afganistan'ı Taliban'a bırakacak mıydı? Yoksa, emperyalist güçler onları uslandıracak mıydı? Veya da tasfiye mi edecekti?
Ve ABD-NATO güçleri El Kaide'ye de yeni bir rol biçmeliydi. Çünkü Ruslar yenilmiş, kapitalizme yönelmiş ve en önemlisi "Soğuk Savaş" sona ermişti.
Hegemonyacı Rus tehdidi artık bitmişti. Yıl 2001 idi. Bundan emindi ABD. Ve ne oldu? İkiz kulelere saldırı! Sorumlu ya da suçlu, fail kim ilan edildi?

Yeni Strateji
ABD'nin yeni stratejisinde artık Cihatçı İslam
değil, Ilımlı İslam vardı. Cihat dönemi artık ABD eliyle kapatılıyordu.
Çünkü dünyanın en emperyalist devleti İslam'ı da 1900'lerin ilk
çeyreğinden itibaren ele geçirmişti. İslam, ABD'nin bir müttefiğinden
ziyade, ekonomik, politik, ideolojik ve daha da önemlisi "stratejik" bir "oyuncak argüman"ıydı.
Zaten İslam halifelik olarak Osmanlı'nın eline geçmesinden itibaren "dinci-sömürgeci yayılmacılık"ta kullanılan "oyuncak argüman" idi.
1990'larda Irak'a Kuveyt'i işgale teşvik eden ABD bu süreçte El Kaide ve bin Ladin'i yeniden meşhur ediyordu.
ABD'nin paravan örgütü El Kaide ve konu mankeni Usame bin Ladin Kenya'dan Yemen'e, Tanzanya'ya, Suudi Arabistan'a, New York'a, Madrit'e, Londra'ya, Bali'ye hatta İstanbul'a kadar ün salmıştı. "Cihatçı İslam"ı
tasfiyeye yönelen ABD derin devleti 11 Eylül 2001'de kendi ülkesindeki
İkiz Kuleler'e saldırı düzenletti ve burası Dünya Ticaret Merkezi'ydi.
Saldırı 2752 insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Ve böylece El Kaide
saldırısı bahanesiyle "Cihatçı İslam"dan "Ilımlı İslam"a doğru bir yol açılıyordu.
Fakir-fukaranın bilinçsizinin İslam'dan medet ummasını bir bakıma normal görüyorum, daha doğrusu "olağan" fakat bu "meşru" gördüğüm anlamına gelmesin.
Fakat bin Ladin ailesi için İslam medet kaynağı değil, servet kaynağıdır. O yüzdendir ki, servet karşılığı üstlenilen bir rol vardı. Ve bu hafta itibarıyla da bu rol bitti.
ABD-NATO güçleri "Cihatçı İslamı gerek Avrupa'da gerek diğer Arap ülkelerinde kendi hizmetinde "Ilımlı İslam" karakteri kazandırarak, süreç içinde hem tasfiye etmiş oluyordu; ve hem de bu süreç boyunca "Ilımlı İslam"ı sola (Marksizme ) karşı kullanıyordu. Kullanacaktı.
Ilımlı İslam asla laiklik karşıtı değildir. Laiklikle esasta uyumludur. Ancak Türk derin devleti beslediği Fethullah'ı daha sonra laikliğin tehdidi bir "Ilımlı İslam" fenomeni olarak gösterdi ve gösteriyor. Ve Fethullahçılık ABD ve NATO güçleri tarafından güdümlenmektedir. Ülkemiz özelinde özellikle Fethullahçı Kürtler yetiştirme ve Devrimci Kürtleri boğma çabasındadırlar.
Bununla birlikte, Fethullah'ın dinci-sömürgeciliği esas olarak çağımızın esası olan Maoist devrimler ve Pol Potçu sınıfsız toplum savunuculuğuna karşıdır. Burada yeri gelmişken belirtmeliyiz; çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağı olmaktan çıkmıştır. İçinde bulunduğumuz çağda daha doğrusu 1949 Çin Devriminin Uzun Süreli Savaş Stratejisi'nin evrensel karakteri ve 17 Nisan 1975 tarihi itibarıyla Kampuchea'da Kampuchea halkı ve onun Komünist Partisi önderliğinde kurulan kollektivist sosyalist rejim yani sınıfsız toplum ile yeni bir çağ başlamış eski çağ eskide kalmış bir gerçeklik olarak tarihte yerini almıştır.
AKP'nin iktidara gelmesinden sonra "Cihatçı İslam"ın hortlamaması için ABD-NATO Tayyip Erdoğan'a bir mesaj verdi. Neydi o mesaj? Elbetteki kendi güdümündeki ve planlaması da kendine ait olan HSBC Bank, Sinagog, Ve bir büyükelçiliğin bombalanmasıydı. Denilmiştir ki; ya "Ilımlı İslam" ve bizim işbirlikçiliğimizde bir yol izlersin ya da şimdi düzenlediğimiz "Sinagog ve Banka" bombalamaları türünden türünden saldırıları El Kaide adıyla bilinen piyon örgütümüze tekrarlatırız ve sahip olduğun iktidar, (hükümet) yıkılır. Enteresandır ki Ergenekon Davalarının bir ucu da Sinagog-Banka bombalamalarına, dolayısıyl a
El Kaide ile işbirliği'ne veya onun kullanılmasına uzanmaktadır. Ki
kendini cihatçı sanan bu cahil ve akılsız tipler birer ABD ve NATO
maşasından başka bir şey değillerdi.
Zaten İslam halifelik olarak Osmanlı'nın eline geçmesinden itibaren "dinci-sömürgeci yayılmacılık"ta kullanılan "oyuncak argüman" idi.
1990'larda Irak'a Kuveyt'i işgale teşvik eden ABD bu süreçte El Kaide ve bin Ladin'i yeniden meşhur ediyordu.
ABD'nin paravan örgütü El Kaide ve konu mankeni Usame bin Ladin Kenya'dan Yemen'e, Tanzanya'ya, Suudi Arabistan'a, New York'a, Madrit'e, Londra'ya, Bali'ye
Fakir-fukaranın bilinçsizinin İslam'dan medet ummasını bir bakıma normal görüyorum, daha doğrusu "olağan" fakat bu "meşru" gördüğüm anlamına gelmesin.
Fakat bin Ladin ailesi için İslam medet kaynağı değil, servet kaynağıdır. O yüzdendir ki, servet karşılığı üstlenilen bir rol vardı. Ve bu hafta itibarıyla da bu rol bitti.

ABD-NATO güçleri "Cihatçı İslamı gerek Avrupa'da gerek diğer Arap ülkelerinde kendi hizmetinde "Ilımlı İslam" karakteri kazandırarak, süreç içinde hem tasfiye etmiş oluyordu; ve hem de bu süreç boyunca "Ilımlı İslam"ı sola (Marksizme ) karşı kullanıyordu. Kullanacaktı.
Ilımlı İslam asla laiklik karşıtı değildir. Laiklikle esasta uyumludur. Ancak Türk derin devleti beslediği Fethullah'ı daha sonra laikliğin tehdidi bir "Ilımlı İslam" fenomeni olarak gösterdi ve gösteriyor. Ve Fethullahçılık ABD ve NATO güçleri tarafından güdümlenmektedir. Ülkemiz özelinde özellikle Fethullahçı Kürtler yetiştirme ve Devrimci Kürtleri boğma çabasındadırlar.
Bununla birlikte, Fethullah'ın dinci-sömürgeciliği esas olarak çağımızın esası olan Maoist devrimler ve Pol Potçu sınıfsız toplum savunuculuğuna karşıdır. Burada yeri gelmişken belirtmeliyiz; çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağı olmaktan çıkmıştır. İçinde bulunduğumuz çağda daha doğrusu 1949 Çin Devriminin Uzun Süreli Savaş Stratejisi'nin evrensel karakteri ve 17 Nisan 1975 tarihi itibarıyla Kampuchea'da Kampuchea halkı ve onun Komünist Partisi önderliğinde kurulan kollektivist sosyalist rejim yani sınıfsız toplum ile yeni bir çağ başlamış eski çağ eskide kalmış bir gerçeklik olarak tarihte yerini almıştır.
AKP'nin iktidara gelmesinden sonra "Cihatçı İslam"ın hortlamaması için ABD-NATO Tayyip Erdoğan'a bir mesaj verdi. Neydi o mesaj? Elbetteki kendi güdümündeki ve planlaması da kendine ait olan HSBC Bank, Sinagog, Ve bir büyükelçiliğin bombalanmasıydı. Denilmiştir ki; ya "Ilımlı İslam" ve bizim işbirlikçiliğimizde bir yol izlersin ya da şimdi düzenlediğimiz "Sinagog ve Banka" bombalamaları türünden türünden saldırıları El Kaide adıyla bilinen piyon örgütümüze tekrarlatırız ve sahip olduğun iktidar, (hükümet) yıkılır. Enteresandır ki Ergenekon Davalarının bir ucu da Sinagog-Banka bombalamalarına, dolayısıyl
Felsefe Yine Aynı
Emperyalist-kapitalist sistemin felsefesi bu sistem varoldukça değişmeyecektir. Nedir bu felsefe? Elbette "pragmatizm"den başka bir şey değildir. Pragmatizm için kullanılabilir olan ne olursa olsun kullanılmalıdır. Yeter ki kullanılan araç onları amaca götürsün; onlar için elde edilen "sonuç" önemlidir.
İşte pragmatizm budur. Kullandığını kullanabildiği, amacına hizmet ettirebildiği ve istediği sonuca ulaşabildiği oranda kullanır ve sonra ...
Okyanusun dibine yollar!!!
Emperyalist-kapitalist sistemin felsefesi bu sistem varoldukça değişmeyecektir. Nedir bu felsefe? Elbette "pragmatizm"den başka bir şey değildir. Pragmatizm için kullanılabilir olan ne olursa olsun kullanılmalıdır. Yeter ki kullanılan araç onları amaca götürsün; onlar için elde edilen "sonuç" önemlidir.
İşte pragmatizm budur. Kullandığını kullanabildiği, amacına hizmet ettirebildiği ve istediği sonuca ulaşabildiği oranda kullanır ve sonra ...
Okyanusun dibine yollar!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder