6 Ağustos 2012 Pazartesi

                 
     DÜNYA'DA DURUM
   Esas Akım Devrim, Esas Akım Savaş İlkeleri Işığında
     
    Kapitalizmin serbest rekabetçi   aşamadan tekelci kapitalis  aşamaya sıçramasıyla birlikte ülkesinin sınırları kapitalizm için yeterli olamazdı. Ve dünyanın muazzam genişlikteki alanlarına yönelmeliydi. 1800'lü yılların son çeyreğinden itibaren bu yönelime girdi.
    Birinci E mperyalist Dünya Savaşına kadar dünyada paylaşılmamış alan bırakmamıştı. Bu nedenle gündem paylaşılmış nüfuz alanlarının yeniden paylaşılmasına gebeydi. Kapitalizmin tekelci aşamasının gebeliği müthiştir. Doğum öncesi onu çığlık çığlığa kıvrandırır, debelendirir. Sonunda ikiz çocuk doğurur. İlki emperyalist dünya savaşıdır, ama doğan bu çocuk uzun ömürlü olmaz. Doğurduğu diğer çocuk ise devrimdir.
    Kısacası tekelci kapitalizm kürtaja tabi tutulmazsa sonuç budur. Savaş devrime yol açar.
    İşte; Birinci Emperyalist Dünya savaşının önünde iki yol vardı: ya devrim savaşı önleyecek ya da devrim savaşa yol açacaktı. İkincisi gerçekleşti. Dünya dünya olalıberi ilk kez bir sosyalist devrime ve sosyalist ülkeye geniş alanlarını sunmuştu.
    1900'lerden itibaren dünyada daima ve daima iki sürecin yaşanmasına tanık olunmuştur. 1917 Ekim Devrimine kadar olan süreç esas akımın savaş olarak damgasını vurduğu ve 1914'te empereyalist dünya savaşının patlak vermesiyle doruk noktasına ulaşan bir yol izlemiştir.  
    1917'den başlayarak 1930'lara kadar olan dönem devrimin esas akım olduğu süreçtir. Ve 1921'lerde tıkanmasına rağmen anti-sömürgeci karakterli Kurtuluş Savaşı bu dönemin ürünüdür.
    1930'lu yıllardan başlayarak devrim olan esas akımın yerini esas akımın savaş olduğu süreç alır. 1939'un 1 Eylül'ünde emperyalist dünya savaşını faşist emperyalist Hitler haydutunun başlatmasıyla birlikte esas akım savaş doruk noktasına ulaşır. Savaşın kaynağı olan  Alman-İtalyan-Japon ittifakının yenilgisi esas akımı savaş olmaktan çıkarır. Bir dizi Doğu Avrupa ülkesi sosyalizme kavuşur. Ve Sosyalist Blok doğar.
    İkinci emperyalist dünya savaşının bitiminden 1970'li yılların başlarına kadar esas akım devrimdir. Bu uzun tarih diliminde birçok ülke bağımsızlığına kavuşur, ulusal kurtuluş savaşları zaferle sonuçlanır. Halklar proletarya önderliğinde devrimlerini yapar.
    1955-1956'lardan itibaren sosyalist Sovyetler Birliği Kruşçev-Brejnev dönek kliğinin karşı-devrimci hükümet darbesi sonucu tekelci bürokratik devlet kapitalizminin hak im olduğu bir ülke haline gelir. Adım adım işgalciliğe soyunan ve sosyal emperyalist hüviyet kazanan Kruşçev-Brejnev kliği paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmak için rakibi hegemonyacı devlet ABD'yi altetmek amacıyla hızla silahlanır. Sovyet ekonomisi adeta bir savaş ekonomisi halini alır. Bu nedenle dünya çapında savaş akımı 1968'lerden itibaren doğmaya başlar. 1974 tarihi itibarıyla esas akım savaş inkarı olanaksız bir tarihsel olgu halini alır.
    Esas akımın devrim olmaktan çıkıp esas akımın savaş haline gelmesinde belirleyici etken sosyalist Sovyetler Birliği'nde modern revizyonist burjuva ideolojisinin iktidar olmasıdır. Bununla da kalmayıp Arnavutluk dışındaki bir dizi sosyalist rejimi kapitalist rejim haline getirmesi, Tito'nun, İtalyan Komünist Partisi'nden Togliatti'nin daha sonraları Fidel Kastro'nun modern revizyonist cephede yer almasıdır. Burada geçerken belirtmekte yarar görüyoruz. Mao Tse-toung'un'un ölümüne kadar olan sürede modern revizyonizm karşısında tutarsızlıklara düşmesine rağmen Enver Hoca Marksist saflarda yer almıştır. Ne var ki Mao Tse-toung'un ölümünü izleyen yıllarda ilkokul çocuklarında görülebilecek bir saflıkla saçmalamaya başlamıştır.
    1980'lerden itibaren iktisadi olarak yükselmekte olan iki emperyalist devlet bulunuyor. Biri Almanya diğeri Japonya. Ancak bu yükseliş militarizm ile beslenerek süregitmiyor. Ekonomilerinin esas olarak askerileştirilmesi ve böylece bir yeniden paylaşım için talan sofrasına oturmakta olduklarını söylemek gerçekçi olmaz. Ve buna ilaveten dünya siyaset arenasındaki ilişki ve çelişkileri belirleyen ve gelişmenin yönünü çizebilen bir siyasi nüfuza da sahip değiller.
    Kısacası siyasi gericilikleri iktisadi yükselişleriyle aynı tempoda olmayıp ABD ve RSE'nin siyasi gericilikleri yanında gölgede kalmaktadırlarlar. Gerek Alman gerekse Japon emperyalizmi, dünya hegemonyası anlamında emperyalist talan ve ilha
k ve paylaşım için askeri olarak önadımları atma kartvizitlerini henüz taşımıyorlar. Siyasi gericiliğin hamisi olmakta ne ABD ne de RSE ile yarışacak durumda değiller.
Yeni Demokrasi dergisi Mart 1991 sayısında Körfez Savaşı değerlendirmesi yaparken ana hattıyla şöyle bir dünya tablosu ortaya koyarak bu gerçeğe parmak basmaktadır.
    "ABD'nin Irak'a saldırmasının altında yatan ne Kuveyt'in kurtarılması ne de Saddam'ın devrilmesidir. Bunlar ABD emperyalizminin esas amacının yanında ikincildir. ABD emperyalizmi, Rus Sosyal Emperyalizminin gerilemesiyle birlikte, dünya halklarının bir numaralı jandarması koltuğuna tek başına oturmak, öte yandan batı emperyalizminin güçlü ekonomisine karşı dayanmanın ve onlar üzerinde de bir egemenlik kurma, en azından dengede tutmak için böyle bir güç gösterisine gereksinimi vardı. Çünkü Rus Emperyalizminin çöküş sürecinde olması Batı ile ABD'yi ister istemez paylaşım pazarlarında karşı karşıya daha sert biçimde  getirecektir. Özellikle Alman ve Japon ekonomisinin güçlü gelişimi ABD emperyalizmini korkutan ögelerden birisidir. Diğer yandan, Batı'nın dev sanayisinin motor gücü olan petrol yataklarına egemen olmak, en azından önemli bir etkinlik kurarak, Batı çıkarlarını koruyan bir pozisyona da girerek, üstünlüğünü her ala nda göstermek."    
    Ancak burada şunu belirtmeden geçemeyeceğiz. Rus Sosyal Emperyalizminin çöküş sürecinde olduğu kanısına varmamız oldukça güç. Bizce durum daha farklı bir tarzda ortaya konmalıdır. Rus Sosyal Emperyalizmi içinde iki farklı siyaset bulunmaktaydı. Rus bürokrat burjuvazisi içindeki iki farklı çizgi bürokratik kapitalizm (ya da devlet kapitalizmi) ile liberal kapitalizmden ibaretti. Gorbaçov-Yeltsin kliği liberallerin temsilciliğini yaparken Ligaçev-Yanaevler de devlet kapitalizminin temsilcileriydi. Ve 16 Ağustos başarısız darbesi liberallerin oldukça güçlü olduğunu da göstermiştir. Bu iki farklı klik olgusu ana hattıyla Türkiye özgülündeki Kemal-İnönü ile Bayar-Menderes olgusunu anımsatmaktadır.Tabii, Kemal-İnönü kliği devlet kapitalizmini simgelerken Bayar-Menderes kliği de komprador -ağa kliğinin simgesiydi.

    Gorbaçov-Yeltsin kliği Esas Akım Savaş'ın doruk noktasına ulaşamadığı, savaş siyasetlerinin ekonomik tıkanma nedeniyle sürdürülemediği; bürokrat kliğe karşı onu tasfiye amacıyla sinsi bir hazırlık içinde olunduğu dönemin ürünüdür. Savaş rüzgarlarının dağılacağının en önemli habercisi glasnost ve perestroyka politik-ekonomik zincirleme hattının devreye girmesiydi. Böyle bir hat savaş siyasetleriyle bağdaşmıyordu. Bu hattın hayat bulmasının iki temel özelliği vardı. İçte; Brejnev çizgisi izlenmesi için Brejnev ayarında bir sosyal-faşist saldırgan parti hakimiyetini ele geçirememişti. Brejnev'in ölümüyle bıraktığı boşluk doldurulamamıştı. Her nedense Brejnev'den sonra gelen Andropov ve Çernenko'nun ömrü kısa sürmüş,yine boşluk doldurulamamıştı. Halk kitleleri devrimci bilince dahip değillerdi, modern revizyonizmin yarattığı yozlaşma, ahlaki düşkünlük, lumpen insan modelleri, siyasi gericilik, ayyaşlık, rüşvet egemen durumdaydı. Dünya emperyalist paylaşımı için genel taarruz hangi siyasi temelde vs. moral üstünlüğe dayanılarak kitlelerin bilincinde meşrulaştırılacaktı! Savaş için kitlelerin kullanılışı hazırlığı yoktu ya da yetersizdi. Sanayii; savaş sanayiine, boş uzay çalışmalarına kanalize ediliyor, ekonomisi yara alıyordu. Vietnam'ın, Küba'nın, Yemen'in, Etyopya'nın, Eritre'nin, Angola'nın, Afganistan'ın hizmetine karşı-devrimci amaçlarla koşulan askerlerin durumu, moral düzeyi çökertiyor, ekonomideki savaş giderleri payını arttırıyordu.
    Dışta işgale yeltendiği Afganistan, Angola, Eritre, Kamboçya'da direnişlerle karşılaşıyor, askeri üstünlüğünü kurup pekiştiremiyordu. ABD emperyalizmi ise taarruz siyaseti yerine, hegemonya alanlarını koruma siyaseti izlediğinden RSE'nin karşısına açıktan açığa dikilmiyor, onun güç kaybetmesini bekliyor, çıkması muhtemel yeni bir dünya paylaşım savaşını daha uzun süreye yaymayı ve böylece RSE'nin düşman sayısını artırma politikasını yeğliyordu. Mao Tse-toung'un ölümünden sonra ÇKP'nin de Dört Modernleşme Hareketi'ni başlatıp Teng Siao-ping'in restorasyona yönelmesi, ABD ile ilişkilerini geliştirmesi RSE içn önemli dezavantajdı. Comecon üyesi ülkelerin emperyalizme olan borçlarının artması da RSE'yi olumsuz etkiliyordu; Türkiye'de 12 Eylül darbesi ABD hesabına yazılacak bir kazanç oluyorken, RSE'nin Akdenize inme yollarından biri de kapanmış oluyordu. Darbenin siyasi güç dengesindeki rolünü Türkiye için özellikle vurgulamak gerekiyor. Rusya'yı tek başına düşman ilan edip ABD'yi barış cephesine dahil eden Abrakadabra'nın Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin de ABD işbirlikçisi bir rol oynadığı ortaya çıkıyordu.
    İç ve dış etkenlerin olumsuzluğu yayılmacı Rus bürokrat burjuvazisinin ömrünü de belirliyordu. Bu koşullarda liberal klik Gorbaçov'un iktidar mücadelesinde başarı kazanması onun yeteneklerine değil oluşan durumun dayatmasına bağlanmalıdır. İkincisi de halkların maske ile daha uzun süre yönetilemeyeceği, egemenlerin maskelerini bir gün indirip ben buyum diyeceği günün belireceği ortaya çıkmış oluyordu. Gorbaçov-Yeltsin kliği altı yıl taktıkları maskeyi çıkararak anti-komünist yüzlerini gösterdiler.
    Onlar Esas Akım Savaş'ın doruk noktasına ulaşamamasının iğrenç faşist ürünleri olarak tarihe geçmişlerdir. Faşist Gorbaçov-Yeltsin kliği açık anti-komünizmleri ile geniş kitleleri büyük moral kaybına uğratmışlardır. Emperyalizmin faşist klikleri Busch'lar bundan büyük sevinç duymuşlardır. "Komünizm öldü" diyen büyük ideolojik propaganda aygıtlarını bütün güçleriyle kullanmışlardır. Hatta bununla da kalmamış bu faşist kliklerin Türkiye uzantıları olan Afa Yayınları, Ayrıntı Yayınları, Sivil Toplumculuk, Feminizm ve Murat Belge gibi unsurlar sınıf mücadelesini rayından çıkarmak için anti-Marksist akımları teşvik etmişlerdir. Abrakadabracılık (Doğu Perinçek ve hempaları) ise darbe sonrası düşen sol maskesini tekrar takarak içten yıkıcılığını sürdürme yolunu seçmiştir. Esas Akım Devrim bunları parça parça yutarak güzergahında ilerleyecektir.
     Bugün şunu çok açık görüyoruz: gerek ABD gerekse Rus emperyalizmi günü birlik esen yele göre politik bir hat izlemiyorlar.Tam tersine her ikisi de on yılları kapsayan,uzun vadeli planlara sahipler.
    Gorbaçov-Yeltsin kliğinin bürokrat kapitalist kliği altedip liberal kapitalizme yönelmeleri süreci bürokrat kapitalist Yanayevlerin başarısız darbesi sonucu başlamamıştır. Onlar liberal kapitalizme geçişin koşullarını adım adım yarattılar. Bu süre en az altı yıla sığdırıldı. Önce politik iktidar ele geçirildi. Çünkü politik iktidarım ele geçirmey en üretim ilişkilerine yeni bir yön veremez ve egemen bir rol oynayamaz. Bu değişmez ve şaşmaz bir kuraldır. İktidari ele geçiren Gorbaçov adım adım Glasnost ve Perestroyka politikalarını yürürlüğe koydu. Brejnev ve Stalin hedef tahtası haline getirildi.Bu tutum Gorbaçov'un anti-komünist ve anti-bürokrat olduğunun deliliydi. Siyasette kimin kimlerle hangi düzlemde rakip olduğuna bakmak ,onun ne olduğunu, hangi sınıfın çıkarlarını temsil ettiğini anlamak için önemli bir ölçüttür.
    Perestroyka ve Glasnost kurulması tasarlanan yeni düzenin iktisadi ve politik hattının ifadesiydi. Uygulanagelen bürokratik devlet kapitalizmi ve sosyal faşist hat ile çelişiyordu. Ancak bu çelişme proletarya burjuvazi çelişmesinin bir yansıması değil iki kapitalist sınıfın kapışmasından kaynaklanan bir çelişme idi. Ve proleter tavır her ikisine karşı olmayı gerektiriyordu. Birini diğerine karşı desteklemek desteklenenin yedeğine düşmek anlamına geliyordu. Abrakadabra emperyalist devletlerin arabasına koşulmayı ya da böyle bir nrole soyunmayı çok sever. Gorbaçov'a "Partimize üye olabilir " diye bir işbirlikçi, öneride bulunarak arabasına koşulmuş oldu. Halil Berktay ise zaten eski atlardandır. Gorbaçovcularla içli-dışlı olarak, Stalin düşmanlığı temelinde onlara iltihak ederek "kadana at"lığa terfi etmiştir. Kadana Halil anti-Stanilist temelde Rus emperyalizminin iğrenç uşaklığı ile siyasi yaşamını sürdürmektedir. Ancak görünüşte böyledir. Aslında o ABD emperyalizminin Rus saflarındaki adamlarından biridir.
    Rus emperyalizmi ABD emperyalizmi derecesinde iktisadi güce sahip değildir. ABD emperyalizmi NATO'nun gerektirdiği iktisadi maliyetleri kaldrabilir, fakat aynı şey Rus emperyalizmi için geçerli değildir. Rus emperyalizmi için Varşova Paktı bir külfettir. Aynı şekilde Vietnamlı, Kübalı, Afganlı sosyal-faşistlere yaptığı askeri harcamalarda birer külfettir. O nedenle oralara yaptığı askeri harcamalara son verdi. Oralardan askerlerini peyderpey geri çekti. Bunlar uygulanan stratejinin birer parçalarıydı. Rota, masrafları kısarak, yükleri hafifleterek liberal kapitalizme koşar adım ilerleme olaraksaptanmıştı. Gorbaçov'un bu adımlarına demokrasi, barış yaftaları asması gerçek yüzünü gizlemek için başvurduğu bir yöntemdi. Bu strateji nedeniyle Afganlı , Vietnamlı, Kübalı "dostları"nı ihmal etmişti. Ancak bu "dostlar" uşak ruha sahip olduğundan ya aynen Gorbaçov'un yolunu benimsemişler ve liberal kapitalizme yönelmişler ya da Castro gibi eski türden uşaklıkta ısrar ederek Gorbaçov'a tavır almışlardır.
    Daha düne kadar Gorbaçov'u destekleyen Abrakadabra Doğu Perinçek bugün sosyal-faşist Castro'nun bir adamını Sosyalist Parti kongresi adını verdiği karnavala davet etmekten de geri kalmadı. Katılan bir başka alçak sosyal-faşist de Vietnam temsilcisiydi. Kamboçya halkı canı pahasına Vietnamlı uşaklarla çarpışırken hatta sosyal-faşist Vietnam işgalci kuvvetleriyle çarpışırken, Abrakadabra işgalci ile "enternasyonal" dayanışma içinde!!! Midelerinde ABD doları ve Rus rublesi dolaşanların yüce ideallerden bahsetmeleri birer alçakça palavradır.
    Dünya devrim tarihi beş büyük ihanet dönemi yaşamıştır. Bunlar sırasıyla; İkinci Enternasyonal oportünizmi, Troçkizm,  Kruşçev-Brejnev modern revizyonizmi, Teng Siao-ping'in topyekün ihaneti ve Gorbaçov-Yeltsin açık anti-komünizmi dönemleridir. Etkisi, verdikleri zarar olarak Kruşçev-Brejnev, Teng Siao-ping ve Gorbaçov-Yeltsin kliği dönemleri daha vahim sonuçlara yol açmıştır. Devrim tarihi affetmeyecek tarzda bu beş büyük siyasi kahpeyi kaydetmiştir.
    Bugün iki süper devlet arasında bir paylaşım savaşı çıkma olasılığı ortadan kalkmış bulunuyor. Eğer hala sav aş rüzgarları esiyor olsaydı. Rus emperyalizminin ABD emperyalizmi ile hegemonya yarışını sürdürüyor olması gerekirdi. İlerde Rus emperyalizmi taarruza geçebilir ancak bugün taarruz siyasetleri izleyemez durumdadır. Ve bu nedenle bugün dünya tahlilinin anahtarı Üç Dünya Teoırisi'nin Esas Akım Devrim ilkesi uyarınca yorumlan masıdır.Geçmişte doğru bir şekilde Üç Dünya Teorisi Esas Akım Savaş ilkesi uyarıca ortaya konulmuştu.Üç Dünya Teorisi'nin şaşmaz bir doğruluk taşıdığı 12 Eylül faşist darbesi tarafından da kanıtlanmıştır. Darbenin gerçek amacının anarşi ve terörü önleme safsatasına dayanmadığı çok açık. Terör odakları esas olarak MHP ve Kontrgerilla idi. Devletin geleceğini tehdit edecek düzeyde bir devrimci şiddet söz konusu değildi. Solun uyguladığı şiddet esas olarak kendi varlığını koruma temeline dayanan meşru savunma anti-faşist direnme şeklindeydi. 1980'e doğru da kitle mücadelesi büyük düşüş gösteriyordu. Bu nedenle darbenin esas amacı NATO'nun Asya başlangıcındaki önekli kanadı olan Türkiye'yi Rus Sosyal Emperyalizminin yayılmasına karşı güvence altına almaktı. Yani darbe iki süper devlet arasındaki hegemonya mücadelesinin bir parçası -ABD lehine bir parça- olarak tezgahlandı. Üç Dünya Teorisi de iki süper devlety arasındaki hegemonya mücadelesine karşı ileri sürülmüş bir teoriydi. Ve bu hegemonya mücadelesinin Üçüncü Emperyalist Dünya Savaşı ile noktalanabileceğine işaret ediyordu. Gorbaçovların iktidara gelmesi savaşın yolunu tıkamıştır, olay budur. Dünyanın üçe ayrılması olgusu bugün de geçerlidir. Ancak Esas Akım Devrim ilkesi ışığında temellendirilmek şartıyla. Bunu açalım:
    1- ABD emperyalizmi Rus emperyalizmi hala diğer emperyalistlerden daha güçlü konumdadırlar ve aralarında çelişme değil işbirliği esastır. Birbirlerini altetmekten ziyade devrimleri boğmak karakteristik özellikleridir. Cephelerini birbirlerine değil dünya haklarına dönmüşlerdir. Esas olarak ABD emperyalizmi dünya halklarına karşı siyasi, ekonomik taarruzdadır. Rus emperyalizmi anti-komünizmi kendi halklarına ve yarı-sömürgesi durumunda bulunan ülke halklarına dayatmakla meşguldür. Amacı ileride kendisine karşı oluşabilecek bir devrimci muhalefetin koşullarını ortadan kaldırmak veya geciktirmektir. Estirdiği milliyetçilik dalgası ile anti-komünizm ile Yugoslavya, Arnavutluk, Romanya halklarını da etkileyebilmiştir. Bunda ABD ile işbirliği yaptığı büyük bir olasılıktır.
    2- İkinci derecede en emperyalist olan İngiltere, Japonya, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada gibi ülkeler ABD ve Rus emperyalizmi derecesinde dünya halklarına baskı, şantaj, darbe, işgal politikaları izlememektedirler. Ancak dünya halklarını sömürü politikasını sürdürmektedirler. Sömürülerini baskı ve şantaja dayanmaktan ziyade kısmen kendilerinin bir parçası (Avrupa Topluluğu üyeliği gibi) yaparak sürdürmek amacındadırlar. ABD ile çıkarları çatışmakla birlikte ittifakta da sakınca görmemektedirler. Sosyalist Enternasyonal'in oynadığı rol budur. Diğer yandan da Üçüncü Dünya ülkeleri hakim sınıflarına silah satışı yaparak dolaylı yoldan egemenleri halkın karşısında güçlü kılmakla devrimlerin önüne set çekmektedirler.
    3- Üçüncü Dünya; yarı-sömürge, yeni-sömürge ve çeşitli iktisadi bağlarla emperyalizme bağımlı gelişmemiş ülkeler ile kısmen ileri Çin gibi emperyalizmin ağına tam düşmemiş ancak ilişkilerini de sürdüren ülkeler. Bir bakıma Libya böyledir. Bugün Üçüncü Dünya ülkelerinden sosyalist rejime sahip bir ülke bulunmamaktadır. Bu ülkelerin önünde bağımsızlık, ulusal kurtuluş ve halkların devrim talebi bulunmaktadır.
    Çelişmeler ve mevzilenme açısından durum şöyledir: Bugün dünya çapında baş çelişme emperyalizm ile dünya halkları ve ezilen uluslar arasındadır. Temel çelişme, emek-sermaye çelişmesidir. Bu temel çelişmenin kutuplarından türeyen üç başlıca çelişme bulunmaktadır. Birincisi, emperyalist-kapitalist ülkelerde proletarya-burjuvazi çelişmesi. İkincisi emperyalist ülkeler arasındaki nüfuz alanlarını paylaşım çelişmesi, üçüncüsü; emperyalist ülkeler ile ezilen ulusların ve halkların oluşturduğu dünya nüfuzunun büyük bölümünü oluşturan Üçüncü Dünya arasındaki çelişme.
     Bu üç tür çelişmeden esas olanı emperyalizm ile ezilen uluslar ve halklar arasındaki çelişmedir. Bugün dünyadaki her türden gelişmeyi tayin edici rol oynayan, siyasi atmosferi biçimlendiren çelişme budur. Yani devrim ile karşı-devrim arasındaki çelişme. Bu nedenledir ki Esas Akım Devrim'dir. Eğer Esas Akım Savaş saptaması yapılacaksa ikinci tür çelişme olan emperyalistler arasındaki çelişmenin ağır basması, esas olması gerekirdi. Ancak siyasi gelişmeler üçüncü tür çelişmenin günümüz gerçeklerine uygun düştüğünü göstermektedir.
Esas Akı m Devrim ile Esas Akım Savaş ilkeleri dünya çapında baş düşman ve baş çelişme kavramlarından doğan, siyasi durumun yönünü ortaya koyan ilkelerdir. Hangi tür çelişme baş çelişme ise ona uygun düşen esas akım ilkesi de tektir. Esas Akım Devrim olarak saptama yapılıyorsa emperyalist savaş günümüz gelişmelerini belirlemiyor demektir. Ama Esas Akım Savaş belirlemesi yapılıyorsa günümüz gelişmeleri emperyalizm ile ezilen uluslar ve halklar çelişmesi tarafından belirlenmiyor demektir. Ve böyle bir dönemde ülkelerin bağımsızlık, ulusların kurtuluş, halkların devrim talebi yükselmez. Ancak savaş kışkırtıcılarına karşı barışın sağlanması veya savaşın geciktirilmesi söz konusu olabilir. Bu dönemde bağımsızlığın korunması ve savaş kışkırtıcılarının teşhir ve tecriti için onlara ve uşaklarına karşı mücadele esastır. En geniş cepheler böyle dönemlerde kurulur. Esas Akım Devrim döneminde cephe daralır. Ulusal demokratik halk devriminden sosyalist devrime geçişte cephe daha da daralır. Bütün halkın devletine doğru ise cephe ya da ittifaklar daha da daralır. Bütün halkın devletinde ise ittifak zaten yoktur. Çünkü sınıfların dolayısıyla zengin ve yoksulun bulunmadığı bir rejimde sınıf ittifakından söz etmek teoriye aykırıdır.
    İster Esas Akım Devrim döneminde isterse Esas Akım Savaş döneminde olsun devrimci hattın sağ hatalara karşı en yüksek uyanıklığı göstermesi zorunluluktur. Sol hatanın giderilmesi nispeten mümkündür. Ancak sağ hata derin gedikler açar. Proleter saflarda en büyük tehlike her zaman için  revizyonizmdir. O bakımdan sol hatalar halk içindeki çelişmeyi ifade ederken sağ hata olarak doğan revizyonizmde ısrar edilirse bu "hata" olmaktan çıkar, devrim ile karşı-devrim, halk ile düşman çelişmesi olrak ele alınır. Ve revizyonizmde ısrarın ikna temeli ve süreci olmaz. Tavır tasviyedir. Revizyonizmle yanyana ilerleyen düşmanın tuzağına kendi ayağıyla giden bir aptaldan başkası olamaz.
________________

(Dünya'da Durum başlığını taşıyan bu makale ilk kez Eylül l991 ve Ocak 1992 tarihli Aydınlık Yol dergisinde yayınlanmıştır. Makale tarafımdan kaleme alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder