

DÜNYA'DA DURUM
Esas Akım Devrim, Esas Akım Savaş İlkeleri Işığında
Kapitalizmin serbest rekabetçi aşamadan tekelci kapitalist aşamaya sıçramasıyla
birlikte ülkesinin sınırları kapitalizm için yeterli olamazdı. Ve
dünyanın muazzam genişlikteki alanlarına yönelmeliydi. 1800'lü yılların
son çeyreğinden itibaren bu yönelime girdi.
Birinci E
mperyalist
Dünya Savaşına kadar dünyada paylaşılmamış alan bırakmamıştı. Bu nedenle
gündem paylaşılmış nüfuz alanlarının yeniden paylaşılmasına
gebeydi. Kapitalizmin tekelci aşamasının gebeliği müthiştir. Doğum öncesi
onu çığlık çığlığa kıvrandırır, debelendirir. Sonunda ikiz çocuk
doğurur. İlki emperyalist dünya savaşıdır, ama doğan bu çocuk uzun ömürlü
olmaz. Doğurduğu diğer çocuk ise devrimdir.
mperyalist
Dünya Savaşına kadar dünyada paylaşılmamış alan bırakmamıştı. Bu nedenle
gündem paylaşılmış nüfuz alanlarının yeniden paylaşılmasına
gebeydi. Kapitalizmin tekelci aşamasının gebeliği müthiştir. Doğum öncesi
onu çığlık çığlığa kıvrandırır, debelendirir. Sonunda ikiz çocuk
doğurur. İlki emperyalist dünya savaşıdır, ama doğan bu çocuk uzun ömürlü
olmaz. Doğurduğu diğer çocuk ise devrimdir.
Kısacası tekelci kapitalizm kürtaja tabi tutulmazsa sonuç budur. Savaş devrime yol açar.
İşte; Birinci Emperyalist Dünya savaşının önünde iki yol vardı: ya
devrim savaşı önleyecek ya da devrim savaşa yol açacaktı. İkincisi
gerçekleşti. Dünya dünya olalıberi ilk kez bir sosyalist devrime ve
sosyalist ülkeye geniş alanlarını sunmuştu.
1900'lerden itibaren
dünyada daima ve daima iki sürecin yaşanmasına tanık olunmuştur. 1917
Ekim Devrimine kadar olan süreç esas akımın savaş olarak damgasını
vurduğu ve 1914'te empereyalist dünya savaşının patlak vermesiyle doruk
noktasına ulaşan bir yol izlemiştir.
1917'den başlayarak
1930'lara kadar olan dönem devrimin esas akım olduğu süreçtir. Ve
1921'lerde tıkanmasına rağmen anti-sömürgeci karakterli Kurtuluş Savaşı
bu dönemin ürünüdür.
1930'lu yıllardan başlayarak devrim olan
esas akımın yerini esas akımın savaş olduğu süreç alır. 1939'un 1
Eylül'ünde emperyalist dünya savaşını faşist emperyalist Hitler
haydutunun başlatmasıyla birlikte esas akım savaş doruk noktasına
ulaşır. Savaşın kaynağı olan
Alman-İtalyan-Japon ittifakının yenilgisi
esas akımı savaş olmaktan çıkarır. Bir dizi Doğu Avrupa ülkesi sosyalizme
kavuşur. Ve Sosyalist Blok doğar.
Alman-İtalyan-Japon ittifakının yenilgisi
esas akımı savaş olmaktan çıkarır. Bir dizi Doğu Avrupa ülkesi sosyalizme
kavuşur. Ve Sosyalist Blok doğar.
İkinci emperyalist dünya
savaşının bitiminden 1970'li yılların başlarına kadar esas akım
devrimdir. Bu uzun tarih diliminde birçok ülke bağımsızlığına
kavuşur, ulusal kurtuluş savaşları zaferle sonuçlanır. Halklar proletarya
önderliğinde devrimlerini yapar.
1955-1956'lardan itibaren
sosyalist Sovyetler Birliği Kruşçev-Brejnev dönek kliğinin
karşı-devrimci hükümet darbesi sonucu tekelci bürokratik devlet
kapitalizminin hak
im olduğu bir ülke haline gelir. Adım adım işgalciliğe
soyunan ve sosyal emperyalist hüviyet kazanan Kruşçev-Brejnev kliği
paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmak için rakibi hegemonyacı devlet
ABD'yi altetmek amacıyla hızla silahlanır. Sovyet ekonomisi adeta bir
savaş ekonomisi halini alır. Bu nedenle dünya çapında savaş akımı
1968'lerden itibaren doğmaya başlar. 1974 tarihi itibarıyla esas akım
savaş inkarı olanaksız bir tarihsel olgu halini alır.
im olduğu bir ülke haline gelir. Adım adım işgalciliğe
soyunan ve sosyal emperyalist hüviyet kazanan Kruşçev-Brejnev kliği
paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmak için rakibi hegemonyacı devlet
ABD'yi altetmek amacıyla hızla silahlanır. Sovyet ekonomisi adeta bir
savaş ekonomisi halini alır. Bu nedenle dünya çapında savaş akımı
1968'lerden itibaren doğmaya başlar. 1974 tarihi itibarıyla esas akım
savaş inkarı olanaksız bir tarihsel olgu halini alır.
Esas akımın
devrim olmaktan çıkıp esas akımın savaş haline gelmesinde belirleyici
etken sosyalist Sovyetler Birliği'nde modern revizyonist burjuva
ideolojisinin iktidar olmasıdır. Bununla da kalmayıp Arnavutluk dışındaki
bir dizi sosyalist rejimi kapitalist rejim haline getirmesi, Tito'nun, İtalyan Komünist Partisi'nden Togliatti'nin daha sonraları
Fidel Kastro'nun modern revizyonist cephede yer almasıdır. Burada
geçerken belirtmekte yarar görüyoruz. Mao Tse-toung'un'un ölümüne kadar olan
sürede modern revizyonizm karşısında tutarsızlıklara düşmesine rağmen
Enver Hoca Marksist saflarda yer almıştır. Ne var ki Mao Tse-toung'un
ölümünü izleyen yıllarda ilkokul çocuklarında görülebilecek bir saflıkla
saçmalamaya başlamıştır.
1980'lerden itibaren iktisadi olarak
yükselmekte olan iki emperyalist devlet bulunuyor. Biri Almanya diğeri
Japonya. Ancak bu yükseliş militarizm ile beslenerek
süregitmiyor. Ekonomilerinin esas olarak askerileştirilmesi ve böylece
bir yeniden paylaşım için talan sofrasına oturmakta olduklarını söylemek
gerçekçi olmaz. Ve buna ilaveten dünya siyaset arenasındaki ilişki ve
çelişkileri belirleyen ve gelişmenin yönünü çizebilen bir siyasi nüfuza
da sahip değiller.
Kısacası siyasi gericilikleri iktisadi
yükselişleriyle aynı tempoda olmayıp ABD ve RSE'nin siyasi gericilikleri
yanında gölgede kalmaktadırlarlar. Gerek Alman gerekse Japon
emperyalizmi, dünya hegemonyası anlamında emperyalist talan ve ilha
k ve
paylaşım için askeri olarak önadımları atma kartvizitlerini henüz
taşımıyorlar. Siyasi gericiliğin hamisi olmakta ne ABD ne de RSE ile
yarışacak durumda değiller.
Yeni Demokrasi dergisi Mart 1991 sayısında Körfez Savaşı değerlendirmesi yaparken ana hattıyla şöyle bir dünya tablosu ortaya koyarak bu gerçeğe parmak basmaktadır.
Yeni Demokrasi dergisi Mart 1991 sayısında Körfez Savaşı değerlendirmesi yaparken ana hattıyla şöyle bir dünya tablosu ortaya koyarak bu gerçeğe parmak basmaktadır.
"ABD'nin Irak'a saldırmasının altında yatan ne Kuveyt'in kurtarılması ne
de Saddam'ın devrilmesidir. Bunlar ABD emperyalizminin esas amacının
yanında ikincildir. ABD emperyalizmi, Rus Sosyal Emperyalizminin
gerilemesiyle birlikte, dünya halklarının bir numaralı jandarması
koltuğuna tek başına oturmak, öte yandan batı emperyalizminin güçlü
ekonomisine karşı dayanmanın ve onlar üzerinde de bir egemenlik kurma, en
azından dengede tutmak için böyle bir güç gösterisine gereksinimi
vardı. Çünkü Rus Emperyalizminin çöküş sürecinde olması Batı ile ABD'yi
ister istemez paylaşım pazarlarında karşı karşıya daha sert biçimde
getirecektir. Özellikle Alman ve Japon ekonomisinin güçlü gelişimi ABD
emperyalizmini korkutan ögelerden birisidir. Diğer yandan, Batı'nın dev
sanayisinin motor gücü olan petrol yataklarına egemen olmak, en azından
önemli bir etkinlik kurarak, Batı çıkarlarını koruyan bir pozisyona da
girerek, üstünlüğünü her ala
nda göstermek."
nda göstermek."
Ancak burada şunu
belirtmeden geçemeyeceğiz. Rus Sosyal Emperyalizminin çöküş sürecinde
olduğu kanısına varmamız oldukça güç. Bizce durum daha farklı bir tarzda
ortaya konmalıdır. Rus Sosyal Emperyalizmi içinde iki farklı siyaset
bulunmaktaydı. Rus bürokrat burjuvazisi içindeki iki farklı çizgi
bürokratik kapitalizm (ya da devlet kapitalizmi) ile liberal
kapitalizmden ibaretti. Gorbaçov-Yeltsin kliği liberallerin
temsilciliğini yaparken Ligaçev-Yanaevler de devlet kapitalizminin
temsilcileriydi. Ve 16 Ağustos başarısız darbesi liberallerin oldukça
güçlü olduğunu da göstermiştir. Bu iki farklı klik olgusu ana hattıyla
Türkiye özgülündeki Kemal-İnönü ile Bayar-Menderes olgusunu
anımsatmaktadır.Tabii, Kemal-İnönü kliği devlet kapitalizmini simgelerken
Bayar-Menderes kliği de komprador -ağa kliğinin simgesiydi.

Gorbaçov-Yeltsin kliği Esas Akım Savaş'ın doruk noktasına
ulaşamadığı, savaş siyasetlerinin ekonomik tıkanma nedeniyle
sürdürülemediği; bürokrat kliğe karşı onu tasfiye amacıyla sinsi bir
hazırlık içinde olunduğu dönemin ürünüdür. Savaş rüzgarlarının
dağılacağının en önemli habercisi glasnost ve perestroyka
politik-ekonomik zincirleme hattının devreye girmesiydi. Böyle bir hat
savaş siyasetleriyle bağdaşmıyordu. Bu hattın hayat bulmasının iki temel
özelliği vardı. İçte; Brejnev çizgisi izlenmesi için Brejnev ayarında bir
sosyal-faşist saldırgan parti hakimiyetini ele geçirememişti. Brejnev'in
ölümüyle bıraktığı boşluk doldurulamamıştı. Her nedense Brejnev'den sonra
gelen Andropov ve Çernenko'nun ömrü kısa sürmüş,yine boşluk
doldurulamamıştı. Halk kitleleri devrimci bilince dahip değillerdi, modern
revizyonizmin yarattığı yozlaşma, ahlaki düşkünlük, lumpen insan
modelleri, siyasi gericilik, ayyaşlık, rüşvet egemen durumdaydı. Dünya
emperyalist paylaşımı için genel taarruz hangi siyasi temelde vs. moral
üstünlüğe dayanılarak kitlelerin bilincinde meşrulaştırılacaktı! Savaş
için kitlelerin kullanılışı hazırlığı yoktu ya da
yetersizdi. Sanayii; savaş sanayiine, boş uzay çalışmalarına kanalize
ediliyor, ekonomisi yara
alıyordu. Vietnam'ın, Küba'nın, Yemen'in, Etyopya'nın, Eritre'nin, Angola'nın, Afganistan'ın
hizmetine karşı-devrimci amaçlarla koşulan askerlerin durumu, moral
düzeyi çökertiyor, ekonomideki savaş giderleri payını arttırıyordu.
Dışta işgale yeltendiği Afganistan, Angola, Eritre, Kamboçya'da
direnişlerle karşılaşıyor, askeri üstünlüğünü kurup pekiştiremiyordu. ABD
emperyalizmi ise taarruz siyaseti yerine, hegemonya alanlarını koruma
siyaseti izlediğinden RSE'nin karşısına açıktan açığa dikilmiyor, onun
güç kaybetmesini bekliyor, çıkması muhtemel yeni bir dünya paylaşım
savaşını daha uzun süreye yaymayı ve böylece RSE'nin düşman sayısını
artırma politikasını yeğliyordu. Mao Tse-toung'un ölümünden sonra ÇKP'nin de
Dört Modernleşme Hareketi'ni başlatıp Teng Siao-ping'in restorasyona
yönelmesi, ABD ile ilişkilerini geliştirmesi RSE içn önemli
dezavantajdı. Comecon üyesi ülkelerin emperyalizme olan borçlarının
artması da RSE'yi olumsuz etkiliyordu; Türkiye'de 12 Eylül darbesi ABD
hesabına yazılacak bir kazanç oluyorken, RSE'nin Akdenize inme
yollarından biri de kapanmış oluyordu. Darbenin siyasi güç dengesindeki
rolünü Türkiye için özellikle vurgulamak gerekiyor. Rusya'yı tek başına
düşman ilan edip ABD'yi barış cephesine dahil eden Abrakadabra'nın
Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin de ABD işbirlikçisi bir rol oynadığı
ortaya çıkıyordu.
İç ve dış etkenlerin olumsuzluğu yayılmacı Rus
bürokrat burjuvazisinin ömrünü de belirliyordu. Bu koşullarda liberal
klik Gorbaçov'un iktidar mücadelesinde başarı kazanması onun
yeteneklerine değil oluşan durumun dayatmasına bağlanmalıdır. İkincisi de
halkların maske ile daha uzun süre yönetilemeyeceği, egemenlerin
maskelerini bir gün indirip ben buyum diyeceği günün belireceği ortaya
çıkmış oluyordu. Gorbaçov-Yeltsin kliği altı yıl taktıkları maskeyi
çıkararak anti-komünist yüzlerini gösterdiler.
Onlar Esas Akım
Savaş'ın doruk noktasına ulaşamamasının iğrenç faşist ürünleri olarak
tarihe geçmişlerdir. Faşist Gorbaçov-Yeltsin kliği açık
anti-komünizmleri ile geniş kitleleri büyük moral kaybına
uğratmışlardır. Emperyalizmin faşist klikleri Busch'lar bundan büyük
sevinç duymuşlardır. "Komünizm öldü" diyen büyük ideolojik propaganda
aygıtlarını bütün güçleriyle kullanmışlardır. Hatta bununla da kalmamış
bu faşist kliklerin Türkiye uzantıları olan Afa Yayınları, Ayrıntı
Yayınları, Sivil Toplumculuk, Feminizm ve Murat Belge gibi unsurlar sınıf
mücadelesini rayından çıkarmak için anti-Marksist akımları teşvik
etmişlerdir. Abrakadabracılık (Doğu Perinçek ve hempaları) ise darbe
sonrası düşen sol maskesini tekrar takarak içten yıkıcılığını sürdürme
yolunu seçmiştir. Esas Akım Devrim bunları parça parça yutarak
güzergahında ilerleyecektir.
Bugün şunu çok açık görüyoruz: gerek
ABD gerekse Rus emperyalizmi günü birlik esen yele göre politik bir hat
izlemiyorlar.Tam tersine her ikisi de on yılları kapsayan,uzun vadeli
planlara sahipler.
Gorbaçov-Yeltsin kliğinin bürokrat kapitalist kliği
altedip liberal kapitalizme yönelmeleri süreci bürokrat kapitalist
Yanayevlerin başarısız darbesi sonucu başlamamıştır. Onlar liberal
kapitalizme geçişin koşullarını adım adım yarattılar. Bu süre en az altı
yıla sığdırıldı. Önce politik iktidar ele geçirildi. Çünkü politik
iktidarım ele geçirmey
en üretim ilişkilerine yeni bir yön veremez ve
egemen bir rol oynayamaz. Bu değişmez ve şaşmaz bir kuraldır. İktidari ele
geçiren Gorbaçov adım adım Glasnost ve Perestroyka politikalarını
yürürlüğe koydu. Brejnev ve Stalin hedef tahtası haline getirildi.Bu
tutum Gorbaçov'un anti-komünist ve anti-bürokrat olduğunun
deliliydi. Siyasette kimin kimlerle hangi düzlemde rakip olduğuna bakmak
,onun ne olduğunu, hangi sınıfın çıkarlarını temsil ettiğini anlamak
için önemli bir ölçüttür.
en üretim ilişkilerine yeni bir yön veremez ve
egemen bir rol oynayamaz. Bu değişmez ve şaşmaz bir kuraldır. İktidari ele
geçiren Gorbaçov adım adım Glasnost ve Perestroyka politikalarını
yürürlüğe koydu. Brejnev ve Stalin hedef tahtası haline getirildi.Bu
tutum Gorbaçov'un anti-komünist ve anti-bürokrat olduğunun
deliliydi. Siyasette kimin kimlerle hangi düzlemde rakip olduğuna bakmak
,onun ne olduğunu, hangi sınıfın çıkarlarını temsil ettiğini anlamak
için önemli bir ölçüttür.
Perestroyka ve Glasnost kurulması
tasarlanan yeni düzenin iktisadi ve politik hattının
ifadesiydi. Uygulanagelen bürokratik devlet kapitalizmi ve sosyal faşist
hat ile çelişiyordu. Ancak bu çelişme proletarya burjuvazi çelişmesinin
bir yansıması değil iki kapitalist sınıfın kapışmasından kaynaklanan bir
çelişme idi. Ve proleter tavır her ikisine karşı olmayı
gerektiriyordu. Birini diğerine karşı desteklemek desteklenenin yedeğine
düşmek anlamına geliyordu. Abrakadabra emperyalist devletlerin arabasına
koşulmayı ya da böyle bir nrole soyunmayı çok sever. Gorbaçov'a
"Partimize üye olabilir " diye bir işbirlikçi, öneride bulunarak
arabasına koşulmuş oldu. Halil Berktay ise zaten eski
atlardandır. Gorbaçovcularla içli-dışlı olarak, Stalin düşmanlığı
temelinde onlara iltihak ederek "kadana at"lığa terfi etmiştir. Kadana
Halil anti-Stanilist temelde Rus emperyalizminin iğrenç uşaklığı ile
siyasi yaşamını
sürdürmektedir. Ancak görünüşte böyledir. Aslında o ABD
emperyalizminin Rus saflarındaki adamlarından biridir.
sürdürmektedir. Ancak görünüşte böyledir. Aslında o ABD
emperyalizminin Rus saflarındaki adamlarından biridir.
Rus
emperyalizmi ABD emperyalizmi derecesinde iktisadi güce sahip
değildir. ABD emperyalizmi NATO'nun gerektirdiği iktisadi maliyetleri
kaldrabilir, fakat aynı şey Rus emperyalizmi için geçerli değildir. Rus
emperyalizmi için Varşova Paktı bir külfettir. Aynı şekilde
Vietnamlı, Kübalı, Afganlı sosyal-faşistlere yaptığı askeri harcamalarda
birer külfettir. O nedenle oralara yaptığı askeri harcamalara son
verdi. Oralardan askerlerini peyderpey geri çekti. Bunlar uygulanan
stratejinin birer parçalarıydı. Rota, masrafları kısarak, yükleri
hafifleterek liberal kapitalizme koşar adım ilerleme olaraksaptanmıştı. Gorbaçov'un bu adımlarına demokrasi, barış yaftaları asması
gerçek yüzünü gizlemek için başvurduğu bir yöntemdi. Bu strateji
nedeniyle Afganlı , Vietnamlı, Kübalı "dostları"nı ihmal etmişti. Ancak bu
"dostlar" uşak ruha sahip olduğundan ya aynen Gorbaçov'un yolunu
benimsemişler ve liberal kapitalizme yönelmişler ya da Castro gibi eski
türden uşaklıkta ısrar ederek Gorbaçov'a tavır almışlardır.
Daha
düne kadar Gorbaçov'u destekleyen Abrakadabra Doğu Perinçek bugün
sosyal-faşist Castro'nun bir adamını Sosyalist Parti kongresi adını
verdiği karnavala davet etmekten de geri kalmadı. Katılan bir başka
alçak sosyal-faşist de Vietnam temsilcisiydi.
Kamboçya halkı canı
pahasına Vietnamlı uşaklarla çarpışırken hatta sosyal-faşist Vietnam
işgalci kuvvetleriyle çarpışırken, Abrakadabra işgalci ile
"enternasyonal" dayanışma içinde!!! Midelerinde ABD doları ve Rus rublesi
dolaşanların yüce ideallerden bahsetmeleri birer alçakça palavradır.
Kamboçya halkı canı
pahasına Vietnamlı uşaklarla çarpışırken hatta sosyal-faşist Vietnam
işgalci kuvvetleriyle çarpışırken, Abrakadabra işgalci ile
"enternasyonal" dayanışma içinde!!! Midelerinde ABD doları ve Rus rublesi
dolaşanların yüce ideallerden bahsetmeleri birer alçakça palavradır.
Dünya devrim tarihi beş büyük ihanet dönemi yaşamıştır. Bunlar
sırasıyla; İkinci Enternasyonal oportünizmi, Troçkizm, Kruşçev-Brejnev
modern revizyonizmi, Teng Siao-ping'in topyekün ihaneti ve
Gorbaçov-Yeltsin açık anti-komünizmi dönemleridir. Etkisi, verdikleri
zarar olarak Kruşçev-Brejnev, Teng Siao-ping ve Gorbaçov-Yeltsin kliği
dönemleri daha vahim sonuçlara yol açmıştır. Devrim tarihi affetmeyecek
tarzda bu beş büyük siyasi kahpeyi kaydetmiştir.
Bugün iki süper
devlet arasında bir paylaşım savaşı çıkma olasılığı ortadan kalkmış
bulunuyor. Eğer hala sav
aş rüzgarları esiyor olsaydı. Rus emperyalizminin
ABD emperyalizmi ile hegemonya yarışını sürdürüyor olması
gerekirdi. İlerde Rus emperyalizmi taarruza geçebilir ancak bugün taarruz
siyasetleri izleyemez durumdadır. Ve bu nedenle bugün dünya tahlilinin
anahtarı Üç Dünya Teoırisi'nin Esas Akım Devrim ilkesi uyarınca
yorumlan
masıdır.Geçmişte doğru bir şekilde Üç Dünya Teorisi Esas Akım
Savaş ilkesi uyarıca ortaya konulmuştu.Üç Dünya Teorisi'nin şaşmaz bir
doğruluk taşıdığı 12 Eylül faşist darbesi tarafından da
kanıtlanmıştır. Darbenin gerçek amacının anarşi ve terörü önleme
safsatasına dayanmadığı çok açık. Terör odakları esas olarak MHP ve
Kontrgerilla idi. Devletin geleceğini tehdit edecek düzeyde bir devrimci
şiddet söz konusu değildi. Solun uyguladığı şiddet esas olarak kendi
varlığını koruma temeline dayanan meşru savunma anti-faşist direnme
şeklindeydi. 1980'e doğru da kitle mücadelesi büyük düşüş gösteriyordu. Bu
nedenle darbenin esas amacı NATO'nun Asya başlangıcındaki önekli kanadı
olan Türkiye'yi Rus Sosyal Emperyalizminin yayılmasına karşı güvence
altına almaktı. Yani darbe iki süper devlet arasındaki hegemonya
mücadelesinin bir parçası -ABD lehine bir parça- olarak tezgahlandı. Üç
Dünya Teorisi de iki süper devlety arasındaki hegemonya mücadelesine
karşı ileri sürülmüş bir teoriydi. Ve bu hegemonya mücadelesinin Üçüncü
Emperyalist Dünya Savaşı ile noktalanabileceğine işaret
ediyordu. Gorbaçovların iktidara gelmesi savaşın yolunu tıkamıştır, olay
budur. Dünyanın üçe ayrılması olgusu bugün de geçerlidir. Ancak Esas Akım
Devrim ilkesi ışığında temellendirilmek şartıyla. Bunu açalım:
aş rüzgarları esiyor olsaydı. Rus emperyalizminin
ABD emperyalizmi ile hegemonya yarışını sürdürüyor olması
gerekirdi. İlerde Rus emperyalizmi taarruza geçebilir ancak bugün taarruz
siyasetleri izleyemez durumdadır. Ve bu nedenle bugün dünya tahlilinin
anahtarı Üç Dünya Teoırisi'nin Esas Akım Devrim ilkesi uyarınca
yorumlan
masıdır.Geçmişte doğru bir şekilde Üç Dünya Teorisi Esas Akım
Savaş ilkesi uyarıca ortaya konulmuştu.Üç Dünya Teorisi'nin şaşmaz bir
doğruluk taşıdığı 12 Eylül faşist darbesi tarafından da
kanıtlanmıştır. Darbenin gerçek amacının anarşi ve terörü önleme
safsatasına dayanmadığı çok açık. Terör odakları esas olarak MHP ve
Kontrgerilla idi. Devletin geleceğini tehdit edecek düzeyde bir devrimci
şiddet söz konusu değildi. Solun uyguladığı şiddet esas olarak kendi
varlığını koruma temeline dayanan meşru savunma anti-faşist direnme
şeklindeydi. 1980'e doğru da kitle mücadelesi büyük düşüş gösteriyordu. Bu
nedenle darbenin esas amacı NATO'nun Asya başlangıcındaki önekli kanadı
olan Türkiye'yi Rus Sosyal Emperyalizminin yayılmasına karşı güvence
altına almaktı. Yani darbe iki süper devlet arasındaki hegemonya
mücadelesinin bir parçası -ABD lehine bir parça- olarak tezgahlandı. Üç
Dünya Teorisi de iki süper devlety arasındaki hegemonya mücadelesine
karşı ileri sürülmüş bir teoriydi. Ve bu hegemonya mücadelesinin Üçüncü
Emperyalist Dünya Savaşı ile noktalanabileceğine işaret
ediyordu. Gorbaçovların iktidara gelmesi savaşın yolunu tıkamıştır, olay
budur. Dünyanın üçe ayrılması olgusu bugün de geçerlidir. Ancak Esas Akım
Devrim ilkesi ışığında temellendirilmek şartıyla. Bunu açalım:
1- ABD emperyalizmi Rus emperyalizmi hala diğer emperyalistlerden daha
güçlü konumdadırlar ve aralarında çelişme değil işbirliği
esastır. Birbirlerini altetmekten ziyade devrimleri boğmak karakteristik
özellikleridir. Cephelerini birbirlerine değil dünya haklarına
dönmüşlerdir. Esas olarak ABD emperyalizmi dünya halklarına karşı siyasi, ekonomik taarruzdadır. Rus emperyalizmi anti-komünizmi kendi halklarına
ve yarı-sömürgesi durumunda bulunan ülke halklarına dayatmakla
meşguldür. Amacı ileride kendisine karşı oluşabilecek bir devrimci
muhalefetin koşullarını ortadan kaldırmak veya geciktirmektir. Estirdiği
milliyetçilik dalgası ile anti-komünizm ile
Yugoslavya, Arnavutluk, Romanya halklarını da etkileyebilmiştir. Bunda ABD
ile işbirliği yaptığı büyük bir olasılıktır.
2- İkinci derecede
en
emperyalist olan İngiltere, Japonya, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada
gibi
ülkeler ABD ve Rus emperyalizmi derecesinde dünya halklarına baskı,
şantaj, darbe, işgal politikaları izlememektedirler. Ancak dünya
halklarını sömürü politikasını sürdürmektedirler. Sömürülerini baskı ve
şantaja dayanmaktan ziyade kısmen kendilerinin bir parçası (Avrupa
Topluluğu üyeliği gibi) yaparak sürdürmek amacındadırlar. ABD ile
çıkarları çatışmakla birlikte ittifakta da sakınca
görmemektedirler. Sosyalist Enternasyonal'in oynadığı rol budur. Diğer
yandan da Üçüncü Dünya ülkeleri hakim sınıflarına silah satışı yaparak
dolaylı yoldan egemenleri halkın karşısında güçlü kılmakla devrimlerin
önüne set çekmektedirler.
3- Üçüncü Dünya; yarı-sömürge, yeni-sömürge
ve çeşitli iktisadi bağlarla emperyalizme bağımlı gelişmemiş ülkeler
ile kısmen ileri Çin gibi emperyalizmin ağına tam düşmemiş ancak
ilişkilerini de sürdüren ülkeler. Bir bakıma Libya böyledir. Bugün Üçüncü
Dünya ülkelerinden sosyalist rejime sahip bir ülke bulunmamaktadır. Bu
ülkelerin önünde bağımsızlık, ulusal kurtuluş ve halkların devrim talebi
bulunmaktadır.

Çelişmeler ve mevzilenme açısından durum
şöyledir: Bugün dünya çapında baş çelişme emperyalizm ile dünya halkları
ve ezilen uluslar arasındadır. Temel çelişme, emek-sermaye
çelişmesidir. Bu temel çelişmenin kutuplarından türeyen üç başlıca
çelişme bulunmaktadır. Birincisi, emperyalist-kapitalist ülkelerde
proletarya-burjuvazi çelişmesi. İkincisi emperyalist ülkeler arasındaki
nüfuz alanlarını paylaşım çelişmesi, üçüncüsü; emperyalist ülkeler ile
ezilen ulusların ve halkların oluşturduğu dünya nüfuzunun büyük
bölümünü oluşturan Üçüncü Dünya arasındaki çelişme.
Bu üç tür çelişmeden esas olanı emperyalizm ile ezilen uluslar ve halklar arasındaki çelişmedir. Bugün dünyadaki her türden gelişmeyi tayin edici rol oynayan, siyasi atmosferi biçimlendiren çelişme budur. Yani devrim ile karşı-devrim arasındaki çelişme. Bu nedenledir ki Esas Akım Devrim'dir. Eğer Esas Akım Savaş saptaması yapılacaksa ikinci tür çelişme olan emperyalistler arasındaki çelişmenin ağır basması, esas olması gerekirdi. Ancak siyasi gelişmeler üçüncü tür çelişmenin günümüz gerçeklerine uygun düştüğünü göstermektedir.
Esas Akı
m Devrim ile
Esas Akım Savaş ilkeleri dünya çapında baş düşman ve baş çelişme
kavramlarından doğan, siyasi durumun yönünü ortaya koyan ilkelerdir. Hangi
tür çelişme baş çelişme ise ona uygun düşen esas akım ilkesi de
tektir. Esas Akım Devrim olarak saptama yapılıyorsa emperyalist savaş
günümüz gelişmelerini belirlemiyor demektir. Ama Esas Akım Savaş
belirlemesi yapılıyorsa günümüz gelişmeleri emperyalizm ile ezilen
uluslar ve halklar çelişmesi tarafından belirlenmiyor demektir. Ve böyle
bir dönemde ülkelerin bağımsızlık, ulusların kurtuluş, halkların devrim
talebi yükselmez. Ancak savaş kışkırtıcılarına karşı barışın sağlanması
veya savaşın geciktirilmesi söz konusu olabilir. Bu dönemde bağımsızlığın
korunması ve savaş kışkırtıcılarının teşhir ve tecriti için onlara ve
uşaklarına karşı mücadele esastır. En geniş cepheler böyle dönemlerde
kurulur. Esas Akım Devrim döneminde cephe daralır. Ulusal demokratik halk
devriminden sosyalist devrime geçişte cephe daha da daralır. Bütün halkın
devletine doğru ise cephe ya da ittifaklar daha da daralır. Bütün halkın
devletinde ise ittifak zaten yoktur. Çünkü sınıfların dolayısıyla zengin
ve yoksulun bulunmadığı bir rejimde sınıf ittifakından söz etmek
teoriye aykırıdır.
İster Esas Akım Devrim döneminde isterse Esas
Akım Savaş döneminde olsun devrimci hattın sağ hatalara karşı en yüksek
uyanıklığı göstermesi zorunluluktur. Sol hatanın giderilmesi nispeten
mümkündür. Ancak sağ hata derin gedikler açar. Proleter saflarda en büyük
tehlike her zaman için Bu üç tür çelişmeden esas olanı emperyalizm ile ezilen uluslar ve halklar arasındaki çelişmedir. Bugün dünyadaki her türden gelişmeyi tayin edici rol oynayan, siyasi atmosferi biçimlendiren çelişme budur. Yani devrim ile karşı-devrim arasındaki çelişme. Bu nedenledir ki Esas Akım Devrim'dir. Eğer Esas Akım Savaş saptaması yapılacaksa ikinci tür çelişme olan emperyalistler arasındaki çelişmenin ağır basması, esas olması gerekirdi. Ancak siyasi gelişmeler üçüncü tür çelişmenin günümüz gerçeklerine uygun düştüğünü göstermektedir.
Esas Akı
m Devrim ile
Esas Akım Savaş ilkeleri dünya çapında baş düşman ve baş çelişme
kavramlarından doğan, siyasi durumun yönünü ortaya koyan ilkelerdir. Hangi
tür çelişme baş çelişme ise ona uygun düşen esas akım ilkesi de
tektir. Esas Akım Devrim olarak saptama yapılıyorsa emperyalist savaş
günümüz gelişmelerini belirlemiyor demektir. Ama Esas Akım Savaş
belirlemesi yapılıyorsa günümüz gelişmeleri emperyalizm ile ezilen
uluslar ve halklar çelişmesi tarafından belirlenmiyor demektir. Ve böyle
bir dönemde ülkelerin bağımsızlık, ulusların kurtuluş, halkların devrim
talebi yükselmez. Ancak savaş kışkırtıcılarına karşı barışın sağlanması
veya savaşın geciktirilmesi söz konusu olabilir. Bu dönemde bağımsızlığın
korunması ve savaş kışkırtıcılarının teşhir ve tecriti için onlara ve
uşaklarına karşı mücadele esastır. En geniş cepheler böyle dönemlerde
kurulur. Esas Akım Devrim döneminde cephe daralır. Ulusal demokratik halk
devriminden sosyalist devrime geçişte cephe daha da daralır. Bütün halkın
devletine doğru ise cephe ya da ittifaklar daha da daralır. Bütün halkın
devletinde ise ittifak zaten yoktur. Çünkü sınıfların dolayısıyla zengin
ve yoksulun bulunmadığı bir rejimde sınıf ittifakından söz etmek
teoriye aykırıdır.
revizyonizmdir. O bakımdan sol hatalar halk
içindeki çelişmeyi ifade ederken sağ hata olarak doğan revizyonizmde
ısrar edilirse bu "hata" olmaktan çıkar, devrim ile karşı-devrim, halk
ile düşman çelişmesi olrak ele alınır. Ve revizyonizmde ısrarın ikna
temeli ve süreci olmaz. Tavır tasviyedir. Revizyonizmle yanyana ilerleyen
düşmanın tuzağına kendi ayağıyla giden bir aptaldan başkası olamaz.________________
(Dünya'da Durum başlığını taşıyan bu makale ilk kez Eylül l991 ve Ocak 1992 tarihli Aydınlık Yol dergisinde yayınlanmıştır. Makale tarafımdan kaleme alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder